Günlük 180 dolar kazanacak kadar büyük bir siteye ve yazarlarıyla büyük bir camia olmasına rağmen insanların emeklerini hiçe sayacak bir sistemdir.
46 makaleden toplamda 206 lira kazanç verecek kadar cimri, 46 makaleyi de en az 40 kere düzelttirecek kadar gereksiz titiz bir şirkettir.
Editörler kafalarına göre beğenmeyip reddedebiliyor, saçma revize istekleri yolluyor ve saçma konular yayınlayarak adeta kimse para kazanmasın isteniyor.
Güya bilgi kaynağı olmasına rağmen basit hataları büyüterek yazarların şevkini kırmak istiyorlar.
5 lira için saatlerce uğraşılan makaleyi bir çırpıda silebilir ve bu işi yaptığınıza pişman ettirebilir.
Hayatımdaki en büyük pişmanlıklardan birisi bu işi adam yerine koymak oldu!
Umarım vaktinizi boşa harcayacak bu sistem için, boşuna emek harcamazsınız
İyi çalışmalar, iyi günler...
20 Ekim 2015 Salı
5 Ağustos 2015 Çarşamba
4 Ağustos 2015 Salı
Yeni Yapraklar, Yeni Sabahlar
Her insan yeni sayfalara yazmaktan hoşlanır. O yüzden çoğu öğrencinin ilk günleri okulun en zevkli ve en mutlu günleridir. Defterleri, kalemleri ve arkadaşlıkları yenilenir. Yepyeni bir başlangıç yaparlar o halde sizde sıra ....
Tüm yanlışlarınızı, hatalarınızı ve yaşanmışlıklarınızı bir kenara bırakın. Ve yeniden başlayın hayatınıza. Düşünün, "ne yapmak isterim" diye. Ve anında uygulamaya başlayın. Fiziksel ve ruhsal tüm zincirlerinizden kurtulun. Sabahları erken kalkın, spor yapın. Müzik dinleyin. Yeni kaldırımlarda yürüyün. Beyninizi yeni şeyler öğrensin. Evde durmayın. Sıcağı yaşayın. Soğuğu hissedin.
Kapatın telefonunuzu en azından 1-2 saat. Buluşmalara saat olarak sözleşip gidin. Gözleriniz bilgisayarınızda veya televizyonunuzda yorulmasın.
Yazın, okuyun, çizin ve boyayın. Pratikleşin. Teorik yaşamayın. Kitaplarla bütünleşin hayal dünyanız büyüsün.
Bu şekilde hayat daha kolay olacak. Bu dediklerimiz boş zamanlarınız için. Ve aynı zaman da dolu zamanlarınızı keyifle geçirmeniz için.
Sevgiyle, huzurla kalın
Tüm yanlışlarınızı, hatalarınızı ve yaşanmışlıklarınızı bir kenara bırakın. Ve yeniden başlayın hayatınıza. Düşünün, "ne yapmak isterim" diye. Ve anında uygulamaya başlayın. Fiziksel ve ruhsal tüm zincirlerinizden kurtulun. Sabahları erken kalkın, spor yapın. Müzik dinleyin. Yeni kaldırımlarda yürüyün. Beyninizi yeni şeyler öğrensin. Evde durmayın. Sıcağı yaşayın. Soğuğu hissedin.
Kapatın telefonunuzu en azından 1-2 saat. Buluşmalara saat olarak sözleşip gidin. Gözleriniz bilgisayarınızda veya televizyonunuzda yorulmasın.
Yazın, okuyun, çizin ve boyayın. Pratikleşin. Teorik yaşamayın. Kitaplarla bütünleşin hayal dünyanız büyüsün.
Bu şekilde hayat daha kolay olacak. Bu dediklerimiz boş zamanlarınız için. Ve aynı zaman da dolu zamanlarınızı keyifle geçirmeniz için.
Sevgiyle, huzurla kalın
3 Ağustos 2015 Pazartesi
İnsanoğlu Paraya Tapıyor.
Su içiyoruz, yaşamın bir numaralı kaynağı paralı.
Elektrik tüketiyoruz, artık onsuz hayat çok zor. Paralı ve Pahalı.
Doğalgaz, kışın olmazsa donarız. Ölürüz lan! En pahalısından.
Kömür, tanesine bile ihtiyacımız var kışın. Paralı.
Ev ; kira ya da sahibi olsan da paralı.
Ağaç; arsası senin değilse dikemezsin. Devlet izin vermezse park bile kuramazsın.
Elimizde bir tek hava ve yürümek kaldı.
Yürümek bedava, havayı solumak bedava.
Allahın yarattığı suya para alınmamalı. Evlere ücretsiz elektirik üretebilecek rüzgar, güneş panelleri kurulmalı.
Isınmayı elektirikle halledebilecek hava dostu cihazlar icat edilmeli veya yaygınlaşmalı.
Doğalgaz kömür yerine artık eve alınacak yiyeceklere para ayırılmalı.
Ve kira veriyorsak kiraların vergisi de kiracı için ayırılmalı.
Ev sahibi isek verdiğimiz vergiler de evimiz hasar gördüğünde bize geri ödenmeli.
Taşıtlar elektirikliler için vergi muafiyeti olmalı.
Yürüdüğümüz için de devlet bize para ödemeli. Her adım devletin kesesine bir ml benzin ekliyor bunu da düşünmeli devletimiz.
Hepsi hayal veya boş geliyor değil mi ?
Ya olsaydı ? Hiç düşündünüz mü ? Parasız dünya düzeni kurabiliriz. En azından temel ihtiyaçlar için kuralım.
Elektrik tüketiyoruz, artık onsuz hayat çok zor. Paralı ve Pahalı.
Doğalgaz, kışın olmazsa donarız. Ölürüz lan! En pahalısından.
Kömür, tanesine bile ihtiyacımız var kışın. Paralı.
Ev ; kira ya da sahibi olsan da paralı.
Ağaç; arsası senin değilse dikemezsin. Devlet izin vermezse park bile kuramazsın.
Elimizde bir tek hava ve yürümek kaldı.
Yürümek bedava, havayı solumak bedava.
Allahın yarattığı suya para alınmamalı. Evlere ücretsiz elektirik üretebilecek rüzgar, güneş panelleri kurulmalı.
Isınmayı elektirikle halledebilecek hava dostu cihazlar icat edilmeli veya yaygınlaşmalı.
Doğalgaz kömür yerine artık eve alınacak yiyeceklere para ayırılmalı.
Ve kira veriyorsak kiraların vergisi de kiracı için ayırılmalı.
Ev sahibi isek verdiğimiz vergiler de evimiz hasar gördüğünde bize geri ödenmeli.
Taşıtlar elektirikliler için vergi muafiyeti olmalı.
Yürüdüğümüz için de devlet bize para ödemeli. Her adım devletin kesesine bir ml benzin ekliyor bunu da düşünmeli devletimiz.
Hepsi hayal veya boş geliyor değil mi ?
Ya olsaydı ? Hiç düşündünüz mü ? Parasız dünya düzeni kurabiliriz. En azından temel ihtiyaçlar için kuralım.
2 Ağustos 2015 Pazar
İşsizlik
İşsizlikle geçen günlerim ;
Her gün insanların sorduğu soru şu oluyor; İş buldun mu Oğuzhan?
Aradın mı Oğuzhan? Ne yapacaksın bu yaz?
Tamam çalışmamayı ben de istemiyorum. Ama bir de benim açımdan düşünün. Öğrenciyi işe almayı kimse istemiyor. 2-3 ay çalışayım diyorsun adam direkt kapıyı gösteriyor. Tüm hısım akrabamın papağan gibi söylediği bir diğer söz ise şu: E madem öyle öğrenci olduğunu söyleme! Ne olacak babanın işyeri mi sanki?
Burada benim karakterim mi çekingenliğim mi giriyor bilmem ama ben yalan söyleyerek işe falan giremem. Adama diyeceğim abi işsizim iş arıyorum. Öğrenci misin? Hayır abi değilim. Gel başla evraklarını hazırla dese... Ve çalıştım varsaysam...
Ne olacak okula gitme vaktim gelince. Abi ben ayrılıyorum işten. Sebep ? Okulum var. Hani öğrenci değildin? öyle gerekti abi.
Ben böyle bir insan değilim. Gidip yalan söyleyip bir işe gireceksem baştan işsiz kalırım daha iyidir.
Canım çok sıkılıyor artık. Bunaldım. Her bir yandan sanki çalışmadığım için laf yiyorum. Psikolojim bozuldu 1-2 ayda. Yok arkadaş işte dönemlik adam çalıştırmıyor şerefsizler. Napayım zorla mı gireyim işe ? Mafya tutup mu başvurayım?
Almazlarsa almazlar napalım. Her gün iş araya araya kafayı yemek üzereyim zaten. Verecekleri asgari ücret anasını satayım sanki dükkana ortak oluyoruz!
İşe alacak varsa beni arasın 0507 294 1084
Teşekkürler okuduysanız. Ki onu da zannetmiyorum .
Her gün insanların sorduğu soru şu oluyor; İş buldun mu Oğuzhan?
Aradın mı Oğuzhan? Ne yapacaksın bu yaz?
Tamam çalışmamayı ben de istemiyorum. Ama bir de benim açımdan düşünün. Öğrenciyi işe almayı kimse istemiyor. 2-3 ay çalışayım diyorsun adam direkt kapıyı gösteriyor. Tüm hısım akrabamın papağan gibi söylediği bir diğer söz ise şu: E madem öyle öğrenci olduğunu söyleme! Ne olacak babanın işyeri mi sanki?
Burada benim karakterim mi çekingenliğim mi giriyor bilmem ama ben yalan söyleyerek işe falan giremem. Adama diyeceğim abi işsizim iş arıyorum. Öğrenci misin? Hayır abi değilim. Gel başla evraklarını hazırla dese... Ve çalıştım varsaysam...
Ne olacak okula gitme vaktim gelince. Abi ben ayrılıyorum işten. Sebep ? Okulum var. Hani öğrenci değildin? öyle gerekti abi.
Ben böyle bir insan değilim. Gidip yalan söyleyip bir işe gireceksem baştan işsiz kalırım daha iyidir.
Canım çok sıkılıyor artık. Bunaldım. Her bir yandan sanki çalışmadığım için laf yiyorum. Psikolojim bozuldu 1-2 ayda. Yok arkadaş işte dönemlik adam çalıştırmıyor şerefsizler. Napayım zorla mı gireyim işe ? Mafya tutup mu başvurayım?
Almazlarsa almazlar napalım. Her gün iş araya araya kafayı yemek üzereyim zaten. Verecekleri asgari ücret anasını satayım sanki dükkana ortak oluyoruz!
İşe alacak varsa beni arasın 0507 294 1084
Teşekkürler okuduysanız. Ki onu da zannetmiyorum .
2 Temmuz 2015 Perşembe
Kür Şad ve 40 Uçmaklık Yiğidi
Büyük Kür Şad'ın Ruhu Uçmağa Varsın!
Binlerce yıl önce Türkler, Çinlileri güç olarak ele geçirmiş haraca bağlayıp vergi toplamış. Sonrasında ise bu güçle Çin'in her işlerine karışmaya başlamış. Aynı zamanda da Çin'i de dışlamamışlar. Zamanla Çin'in her konuda yerleşmiş ve kalıplaşmış düzeni, bizdeki özgürlüğü kamçılayan düzensizliği ve dikbaşlılığı köreltmiş.
Sert kumaşlar yerine Çinlilerin ipek kumaşlarına kanmışlar. Sakın içinizde saçmalık hissi uyandırmasın.bugün biz Abd'nin Kore'nin veya Japon'un elektirikli oyuncaklarına hayran değil miyiz? Öyleyiz. Hala bizim üretmediğimiz şeyler bize ilgi çekici gelip kendimiz üretmeden hazır almaya alışkınız. Ayrıca hala kendi ürettiğimiz şeyleri küçümser vaziyetteyiz. Neyse bunlar başka yazımızın konusu olsun. Aynı şekilde Çinli hatunların cilvelerine kanan Hakanlarımız da mevcut olmaya başlamış. İpek elbiseler, Çinli Konçuylar ve de Çinli eğitimi almış hakanlar, görünüşleri ve davranışları ile Çinlilerden farkı kalmamış adeta akılları ve kanları da bir Çinli hissine kapılmış.
Sonunda bir yiğit doğmuş. Öyle bir yiğit imiş ki bu çoğu Çinli özentisini bir bir özüne döndürmeye başlamış. Baskılardan yılan halka umut olmuş. Çin elbiselerini, eğitimini atlı arabaları terkedip ata binmiş. Ataları gibi kılıç öğrenmiş. En sonunda baskıyı kırmak için; Türklüğün damarındaki çılgınlığı kullanarak çılgınca bir düşünce türetmiş! Çin Sarayını basıp imparatoru korkutup özgür ve bağımsız bir Türk devleti kurmak için planlar kurmaya başlamış!
Yağmurlu ve çakınlı bir gece, Çin Sarayını basmış. Kür Şad ve yanındaki Kırk Cesur Yiğidiyle!
Kür Şad ve askerleri demir balyoz gibi inmiş tepelerine. İmparatorun sarayı Türk askerinin bağırışlarıyla inlemiş! Sesleri duyan imparator kancık gibi kaçmış! En sonunda Çinli bir komutan 40 asker olduğunu anlayınca saraydaki tüm çerileriyle saldırmış. Kür Şad ve uçmağa varmayan yiğitleri kaçmaya başlamışlar. Çünkü bu korku onlara yeterdi, bizim budunumuzu da uyandırıp bağımsızlık ateşini yakardı!
Sağ olarak sadece Kür Şad kalmış oda sırtında oklarla ormana gizlenmiş. Vurulmuştu ama ölmediği halkın arasında muştu gibi dillenir olmuştu.
" Kür Şad ölmedi! Kür Şad vuruldu ama attan düşmedi! Kür Şad'ı okladılar ama yenemediler! Kür Şad içimizde Kür Şad Yaşıyor!" denildi.
Bu ruh bu inanç sayesinde Türkler baş kaldırdı. Bağımsızlığını kazandı. İşte bu inancın yiğitleri Kür Şad ve Kırk Askeri bunu başlattı.
Uygur Devletinin mirasçılarına selam olsun! Allah onlara yepyeni Kür Şad nasip etsin!
Hala bu ruh içimizde, hala Kür Şad yaşıyor ve sonsuza değin bu ruh yaşayacak!
Allah binli yılları tesbih tanesi gibi dizen acunu, bu kutlu milletin adaletiyle yönetmeyi nasip etsin!
Binlerce yıl önce Türkler, Çinlileri güç olarak ele geçirmiş haraca bağlayıp vergi toplamış. Sonrasında ise bu güçle Çin'in her işlerine karışmaya başlamış. Aynı zamanda da Çin'i de dışlamamışlar. Zamanla Çin'in her konuda yerleşmiş ve kalıplaşmış düzeni, bizdeki özgürlüğü kamçılayan düzensizliği ve dikbaşlılığı köreltmiş.
Sert kumaşlar yerine Çinlilerin ipek kumaşlarına kanmışlar. Sakın içinizde saçmalık hissi uyandırmasın.bugün biz Abd'nin Kore'nin veya Japon'un elektirikli oyuncaklarına hayran değil miyiz? Öyleyiz. Hala bizim üretmediğimiz şeyler bize ilgi çekici gelip kendimiz üretmeden hazır almaya alışkınız. Ayrıca hala kendi ürettiğimiz şeyleri küçümser vaziyetteyiz. Neyse bunlar başka yazımızın konusu olsun. Aynı şekilde Çinli hatunların cilvelerine kanan Hakanlarımız da mevcut olmaya başlamış. İpek elbiseler, Çinli Konçuylar ve de Çinli eğitimi almış hakanlar, görünüşleri ve davranışları ile Çinlilerden farkı kalmamış adeta akılları ve kanları da bir Çinli hissine kapılmış.
Sonunda bir yiğit doğmuş. Öyle bir yiğit imiş ki bu çoğu Çinli özentisini bir bir özüne döndürmeye başlamış. Baskılardan yılan halka umut olmuş. Çin elbiselerini, eğitimini atlı arabaları terkedip ata binmiş. Ataları gibi kılıç öğrenmiş. En sonunda baskıyı kırmak için; Türklüğün damarındaki çılgınlığı kullanarak çılgınca bir düşünce türetmiş! Çin Sarayını basıp imparatoru korkutup özgür ve bağımsız bir Türk devleti kurmak için planlar kurmaya başlamış!
Yağmurlu ve çakınlı bir gece, Çin Sarayını basmış. Kür Şad ve yanındaki Kırk Cesur Yiğidiyle!
Kür Şad ve askerleri demir balyoz gibi inmiş tepelerine. İmparatorun sarayı Türk askerinin bağırışlarıyla inlemiş! Sesleri duyan imparator kancık gibi kaçmış! En sonunda Çinli bir komutan 40 asker olduğunu anlayınca saraydaki tüm çerileriyle saldırmış. Kür Şad ve uçmağa varmayan yiğitleri kaçmaya başlamışlar. Çünkü bu korku onlara yeterdi, bizim budunumuzu da uyandırıp bağımsızlık ateşini yakardı!
Sağ olarak sadece Kür Şad kalmış oda sırtında oklarla ormana gizlenmiş. Vurulmuştu ama ölmediği halkın arasında muştu gibi dillenir olmuştu.
" Kür Şad ölmedi! Kür Şad vuruldu ama attan düşmedi! Kür Şad'ı okladılar ama yenemediler! Kür Şad içimizde Kür Şad Yaşıyor!" denildi.
Bu ruh bu inanç sayesinde Türkler baş kaldırdı. Bağımsızlığını kazandı. İşte bu inancın yiğitleri Kür Şad ve Kırk Askeri bunu başlattı.
Uygur Devletinin mirasçılarına selam olsun! Allah onlara yepyeni Kür Şad nasip etsin!
Hala bu ruh içimizde, hala Kür Şad yaşıyor ve sonsuza değin bu ruh yaşayacak!
Allah binli yılları tesbih tanesi gibi dizen acunu, bu kutlu milletin adaletiyle yönetmeyi nasip etsin!
Bir kelime bizi zenginliğe ışınlayabilir mi?
Yatırım yapmadan, yoğun çalışmadan ya da piyangodan talih kuşu konmadan zenginliğe götüreceğini düşündüğünüz tek kelime hangisidir?
Quora adlı anket sitesinde verilen cevaplarda herkesin kendi ayrı sihirli kelimesi var görünüyor.
'Çünkü'
Mira Zaslove zengin insanların ikna gücü yüksek itibarlı kişiler olduğunu söylüyor. “Başkalarının onlardan istediğiniz şeyleri yapmasını sağlamanın en iyi yollarından biri ‘çünkü’ kelimesini kullanmaktır.
Zengin olmak istiyorsanız “iddialarınızda spesifik olun; ‘çünkü’ kelimesini kullanarak açıkladığınızda insanların size olumlu yanıt vermesi kolaylaşır. İnsanlar yaptıkları ve yapmaları istenen şeylerin nedenlerini bilmek ister. Yani ikna gücü yüksek insanlar öne geçer, daha fazla yol alır ve zengin olur.
‘Denge’
Avukat Brett A. Cenkus ise bir tek kelime seçmesi gerekse ‘denge’ kelimesini seçeceğini söylüyor.
Cenkus farklı yaklaşımları dengeleme yoluyla başarıya daha kolay ulaşılabileceğini belirtiyor. “Evet, gece gündüz çalışarak başarılı olan insanların olduğunu kabul ediyorum. Ama bunun onların özel hayatında ve aile ilişkilerinde yol açtığı sorunları düşününce acaba bu gerçekten zenginlik mi diye sormadan edemiyor insan.” Cenkus’a göre zengin bir yaşam dengeli yaşam demek. Bu nedenle hayatta her şeyi dengede tutmak gerektiğine inanıyor.
'Teklik'
MS hastalarına yardım alanında çalışan Bill Stein ise ‘teklik’ kelimesini seçiyor. “Evlenmeyin, çocuk yapmayın” tavsiyesinde bulunuyor zengin olmak için. “O zaman daha zengin olabilirsiniz ama tabii ki yaşam kaliteniz de daha düşük olacaktır” diye ekliyor.
'Güvenilirlik'
Girişimci Dakota Lim ise 'güvenilirlik' kelimesini seçiyor. Müşteriler iş yapmak için sizi seçiyor ve ağızdan ağıza sizin hizmetlerinizi ve ürünlerinizi anlatıyorlar. Bir insan güvenilirse eline daha fazla fırsat geçecektir. “İnsanlar sizi evlerine, sosyal iletişim ağlarına, iş çevrelerine davet edecek, güveilir özelliğinizden dolayı sizin yanınızda rahat ve güvenli hissedeceklerdir kendilerini.”
'Tutarlılık'
Ebeveynlere tavsiyelerde bulunan Fred Campos’un kelimesi ise 'tutarlılık'.
“Tanıdığım zengin insanların çoğu, başkalarında görmediğim bir özelliği paylaşıyor. İyi yaptıkları şey üzerinde yoğunlaşıyorlar. Çok sayıda zengin araba tamircisi tanıyorum ki bu işin eğitimini almadıkları halde daima herkesten daha iyi tamir ediyorlar.”
Campos birçok insanın “mükemmeli arama yolunda daha tutarlı olmaları halinde” istedikleri her tür meslekte uzman ve zengin olacaklarına inandığını belirtiyor.
Sizin önereceğiniz kelime ne olurdu?
Bu makalenin İngilizce aslını BBC Capital’da okuyabilirsiniz.
Dergideki diğer makalelere buradan ulaşabilirsiniz.
1 Temmuz 2015 Çarşamba
Günce 2
Hayat ne kadar güzel gözüküyor insana...
Halbuki sonu olan film gibi değil mi? Sanki bitecek ve oyuncular tek tek sıralanacak gibi...
Yönetmeni de insan oyuncusu da farklı insan olacak gibi fakat değil...
Neden?
Yaratıcı var yönetmen koltuğunda, oyuncuları ayarlayan o, mekanı komple yaratan o, kaydeden o...
Fakat hiçbir zaman doğrudan kızmıyor. Doğrudan azarlamıyor. Bir elçi vasıtasıyla ne yapmamız gerektiğini muştuluyor. Ve biz hiçbir şey yapmadan maaşımızı veriyor. Karşılığında da yaşıyoruz.
Kimi zaman kaliteli kimi zaman lüzumsuz şekilde...
Senaryomuz yok doğaçlama yaşıyoruz. Rol arkadaşlarımızı da biz seçiyoruz. Film arabesk mi komedi mi romantik mi biz belirliyoruz. Karşılığında da sadece kulluk rolü yapıyoruz. O da günde 4-5 saatte bir reklam arası şeklinde. Sponsor firma ise her reklam başına misli biçimde maaşla ödüyor.
Filmde şu da olsa keşke diye içimizden geçiriyoruz oluyor. Bu kişi benim karım rolünde olsun diyoruz şıp diye karımız oluyor. Rol icabı tabii...
Ama bir şey eksik gibi...
Filme inanmıyoruz, daha doğrusu filmi yaşamıyoruz. Kimimiz filme yardımcı rolde katılmış gibi ancak bu kendi hayatı başroldeki sensin. Ne hissediyorsan yaşamalısın. Kurallar belli, ne yaparsan ne sonuç alacağın belli ama yine de sorumluluklardan kaçıyoruz.
Bu filmi özeti seyredilmeyecek. Tamamen baştan izlenecek ve her bir karesi için tek tek maruzat vericez. Hiçbir sahne hatalı diye yeniden çekilmeyecek. Son filminiz gibi oynayın hayatınız daha güzel olsun.
Halbuki sonu olan film gibi değil mi? Sanki bitecek ve oyuncular tek tek sıralanacak gibi...
Yönetmeni de insan oyuncusu da farklı insan olacak gibi fakat değil...
Neden?
Yaratıcı var yönetmen koltuğunda, oyuncuları ayarlayan o, mekanı komple yaratan o, kaydeden o...
Fakat hiçbir zaman doğrudan kızmıyor. Doğrudan azarlamıyor. Bir elçi vasıtasıyla ne yapmamız gerektiğini muştuluyor. Ve biz hiçbir şey yapmadan maaşımızı veriyor. Karşılığında da yaşıyoruz.
Kimi zaman kaliteli kimi zaman lüzumsuz şekilde...
Senaryomuz yok doğaçlama yaşıyoruz. Rol arkadaşlarımızı da biz seçiyoruz. Film arabesk mi komedi mi romantik mi biz belirliyoruz. Karşılığında da sadece kulluk rolü yapıyoruz. O da günde 4-5 saatte bir reklam arası şeklinde. Sponsor firma ise her reklam başına misli biçimde maaşla ödüyor.
Filmde şu da olsa keşke diye içimizden geçiriyoruz oluyor. Bu kişi benim karım rolünde olsun diyoruz şıp diye karımız oluyor. Rol icabı tabii...
Ama bir şey eksik gibi...
Filme inanmıyoruz, daha doğrusu filmi yaşamıyoruz. Kimimiz filme yardımcı rolde katılmış gibi ancak bu kendi hayatı başroldeki sensin. Ne hissediyorsan yaşamalısın. Kurallar belli, ne yaparsan ne sonuç alacağın belli ama yine de sorumluluklardan kaçıyoruz.
Bu filmi özeti seyredilmeyecek. Tamamen baştan izlenecek ve her bir karesi için tek tek maruzat vericez. Hiçbir sahne hatalı diye yeniden çekilmeyecek. Son filminiz gibi oynayın hayatınız daha güzel olsun.
23 Haziran 2015 Salı
Günce -1- Yeni Başlangıç -
Her geçen gün bambaşka bir boşluğa sürükleniyorum. Varlıkla yokluk arasında kaybolan sürünceme misali bir boşluk. Duyduğum ve kanıksadığım her söz birbirine benzer; artık toparlanmalısın, artık kendine gelmelisin. Falan filan işte...
İnsanın içinden bazen sanane demek geçiyor, diyorsun da bişey elde ediyor musun? Hayır. Tekrar sormalarını en azından eleştirmelerini engelleyebiliyor musun? Ona da kocaman bir hayır. Haa umursuyor muyum? İçten bir şekilde Hayır!
İnsanların beni yönetebileceğini hissetmesine ne zaman izin verdim bilmiyorum lakin bu hislerine bir son vermeliler. Ben Oğuzhan'ım doğduğum günden beridir. Birisi şunu yap diyorsa ya umursamayıp yapmıyorum ya da yapılmaması gerekene yöneliyorum. Bir şeyi ben istemiyorsam siz isterseniz kırk takla atın, deveye hendek atlatın, pireden yorgan, ayıdan urgan iplik yapın cinnaah banane abi...
Ben sizin bildiğiniz çalışkan, düzenli insanlardan değilim. Zeki olduğumu üstün olduğumu iddia etmiyorum estağfurullah, sadece beni özgür bırakın. İşime karışmayın zaten etlisine sütlüsüne hiçbir zaman karışmam siz de aynısını yapın. :D
Neyse dertleştiğimize göre yeni başlangıç diyorduk haydi yazalım bakalım...
Günlerden bir gün sabahın 5inde kendi kendime şu cümleyi tekrarladım belki beş belki üç hatırlamıyorum. Mühim de değil zaten... Neyse, uyanmak aydınlanmak için daha kaç saat kaç gün uyumam lazım? Ya da uyanmam için uyumam yeterli mi yoksa sadece zaman masraflı ilüzyon mu?
Zaman masraflı ilüzyon olarak karar kıldım ve uyumamaya artık düzenimi değiştirmeye karar verdim. Hayat her daim sürüyor, önemli olan anlık yaptıklarınla bu hayata neler kattığındır.
Haydi bugün yepyeni şeyler katalım hayatımıza.
Öncelikle bu düzeni başkası istedi diye değil özbenliğim istediği için yapıyorum. Bunu bencillik olarak düşünebilirsiniz. Doğrudur yanlıştır inanın beni ilgilendirmiyor düşünceniz. Ben başka bir yere bağlayacağım konuyu... Uyanmak için neler yapmalıyız?
Bir tabiiki yataktan kalkmak lazımdır.
İki tabiiki de güzel tertemiz duş almak lazımdır.
Üç tabiiki de size en çok yakışan kıyafetleri giyip evden çıkmak lazımdır.
İlk üçü yaptınız mı tamam tüm doğrular arkanıza takılacak demektir. Kollarınızı başarıya açın, bizi dinlemeye devam edin.
Dört haa evden çıkmadan bir kitap alın yanınıza, onu bir parkta ya çimlerin üzerinde ya da bi bankta okumaya başlayın. Okumak özgürlüktür. Okudukça özgürleşeceksiniz. Özgürleştikçe uyanacaksınız.
Beş yolda gezerken iş bakın... En sade vitrinleri olan ve kapısında bizimle çalışmak ister misiniz? diyen şahıslara başvuru yapın. Merak etmeyin nasılsa alınmayacaksınız. Maksat eğlence olsun.
Altı madem iş bulamadık. Eve ekmek ile kadayıfı alıp dönelim demi :) Malum Ramazandayız.
Bu maddeleri yaptınız mı? Cevabınız evetse; size çok güzel bir haberimiz var. Uyandınız...
Hayırsa, tekrar tekrar denemeyin boşuna hüsranla karşılaşırsınız.
Bu kötü bir başlangıçtı değil mi? ya o işe alınırsanız işte o zaman güzel bir başlangıç olmayacak mı ? bence evet :D
İnsanın içinden bazen sanane demek geçiyor, diyorsun da bişey elde ediyor musun? Hayır. Tekrar sormalarını en azından eleştirmelerini engelleyebiliyor musun? Ona da kocaman bir hayır. Haa umursuyor muyum? İçten bir şekilde Hayır!
İnsanların beni yönetebileceğini hissetmesine ne zaman izin verdim bilmiyorum lakin bu hislerine bir son vermeliler. Ben Oğuzhan'ım doğduğum günden beridir. Birisi şunu yap diyorsa ya umursamayıp yapmıyorum ya da yapılmaması gerekene yöneliyorum. Bir şeyi ben istemiyorsam siz isterseniz kırk takla atın, deveye hendek atlatın, pireden yorgan, ayıdan urgan iplik yapın cinnaah banane abi...
Ben sizin bildiğiniz çalışkan, düzenli insanlardan değilim. Zeki olduğumu üstün olduğumu iddia etmiyorum estağfurullah, sadece beni özgür bırakın. İşime karışmayın zaten etlisine sütlüsüne hiçbir zaman karışmam siz de aynısını yapın. :D
Neyse dertleştiğimize göre yeni başlangıç diyorduk haydi yazalım bakalım...
Günlerden bir gün sabahın 5inde kendi kendime şu cümleyi tekrarladım belki beş belki üç hatırlamıyorum. Mühim de değil zaten... Neyse, uyanmak aydınlanmak için daha kaç saat kaç gün uyumam lazım? Ya da uyanmam için uyumam yeterli mi yoksa sadece zaman masraflı ilüzyon mu?
Zaman masraflı ilüzyon olarak karar kıldım ve uyumamaya artık düzenimi değiştirmeye karar verdim. Hayat her daim sürüyor, önemli olan anlık yaptıklarınla bu hayata neler kattığındır.
Haydi bugün yepyeni şeyler katalım hayatımıza.
Öncelikle bu düzeni başkası istedi diye değil özbenliğim istediği için yapıyorum. Bunu bencillik olarak düşünebilirsiniz. Doğrudur yanlıştır inanın beni ilgilendirmiyor düşünceniz. Ben başka bir yere bağlayacağım konuyu... Uyanmak için neler yapmalıyız?
Bir tabiiki yataktan kalkmak lazımdır.
İki tabiiki de güzel tertemiz duş almak lazımdır.
Üç tabiiki de size en çok yakışan kıyafetleri giyip evden çıkmak lazımdır.
İlk üçü yaptınız mı tamam tüm doğrular arkanıza takılacak demektir. Kollarınızı başarıya açın, bizi dinlemeye devam edin.
Dört haa evden çıkmadan bir kitap alın yanınıza, onu bir parkta ya çimlerin üzerinde ya da bi bankta okumaya başlayın. Okumak özgürlüktür. Okudukça özgürleşeceksiniz. Özgürleştikçe uyanacaksınız.
Beş yolda gezerken iş bakın... En sade vitrinleri olan ve kapısında bizimle çalışmak ister misiniz? diyen şahıslara başvuru yapın. Merak etmeyin nasılsa alınmayacaksınız. Maksat eğlence olsun.
Altı madem iş bulamadık. Eve ekmek ile kadayıfı alıp dönelim demi :) Malum Ramazandayız.
Bu maddeleri yaptınız mı? Cevabınız evetse; size çok güzel bir haberimiz var. Uyandınız...
Hayırsa, tekrar tekrar denemeyin boşuna hüsranla karşılaşırsınız.
Bu kötü bir başlangıçtı değil mi? ya o işe alınırsanız işte o zaman güzel bir başlangıç olmayacak mı ? bence evet :D
11 Mayıs 2015 Pazartesi
BENGİ DÖNÜŞ
Çağına damga vurmuş bir filozof olan F.Nietzsche'nin felsefesinin temel taşlarından biri olan bu konu onun felsefesinin belki de en ilginç yanlarından bir tanesidir. Peki nedir Bengi Dönüş kavramıyla anlatılmak istenen ? Bengi Dönüş,(sonsuz dönüş, edebi dönüş) zamanın döngüsel bir formda olduğunu, olayların zamanın döngüselliği içerisinde yenilendiğini ve yenileceği fikrini oluşturur. Nietzsche Şen Bilim kitabında Bengi Dönüş'ten söyle söz etmektedir:
"Yaşadığın ve yaşamakta olduğun bu hayatı, yeniden ve sayısız kere daha yaşamak zorunda kalacaksın; içinde yeni hiçbir şey olmayacak: Yaşamındaki her acı, her sevinç, her bir düşünce ve her bir soluk, tarif edilemeyecek kadar küçük ya da büyük her şey, arka arkaya ve aynı sırayla, sana dönecek. Ağaçların arasından süzülen şu alacakaranlık ve şu örümcek bile, şu an ve ben kendim bile. Varoluşun sonsuz kum saati, içinde toz lekesi olan sen ile, yeniden ve yeniden baş aşağı çevrilecek!"
Bengi Dönüş etik anlamda insanların yaşamlarının en üst noktasına ulaşarak onu tekrar yaşamayı isteyecek biçimde olumlanmasını anlatır. Nietzsche'ye göre insan yaşamını tamamladığında ölüm korkusu ortadan kalkacaktır.Bengi Dönüş ise burada devreye girer. İnsanoğlunun kaçınılmaz sonu olan yaşamı tamamlama olgusu gerçekleştiğinde o yaşamı bütün her şeyiyle özellikle bütün acılarıyla, yaşamı yeniden yaşamak için evetlemektir.
Bengi Dönüş F.Nietzsche'nin en önemli yapıtı olan ve benim de hayranlıkla okuduğum "Böyle Buyurdu Zerdüşt" kitabındaki üstinsan kavramıyla beraber en temel sorunudur. Kitap bir defa okunarak anlaşılması güç bir kitaptır. Tavsiyem birden fazla okumanızdan yana.
F.Nietszche felsefesinin temel taşlarından birini oluşturan bu tez aynı zamanda onun felsefesinin diğer bir kavramı olan Amor Fati'nin de ön koşuludur.
Amor Fati'yi bir daha ki yazımızda inceleyeceğiz.
9 Mayıs 2015 Cumartesi
Unutulan Tarihimiz
Tembeliz,meraksızız.Belkide bugün uğraştığımız bunca sorun bundan kaynaklanıyordur.Sözde Ermeni sorunu da bunlardan biri.
Evimizin arkasında kalan mahallenin adı ve Adana'nın merkezindeki köprünün adı ( o köprüyü şimdi kaldırdılar) 15 yıldır hiç sorgulamadığım merak etmediğim birer isim olarak hafızamdaydı.Şehit Erkut Akbay Mahallesi ve Atilla Altıkat Köprüsü...Yıllardır bu isimlere bir mahalle ve köprü adı olarak o kadar çok alıştım ki kim bunlar diye araştırma zahmetine bile girişmedim . Ve benim gibi fark etmeyen nice insan. Belki kim bunlar diye merak etmiş olsaydım Uluslararası Politika dersi hocamızın '' Ermeniler tarafından şehit edilmiş diplomatlarımız kimler'' dediğinde en azından iki tanesinin aını söyleyebilirdim.Bazen bakıyoruz ama görmüyoruz , duyuyoruz ama algılayamıyor, kavrayamıyoruz. Türkiye' de ölen bir gazetecinin adını hepimiz biliyorken ,onlar bu cinayetin kafalarımızdan hiç çıkmamasını sağlarken , bizler sadece birkaç şehidimizin adını köprülere , mahallelere veriyoruz. Onu da sorgulama , merak etme zahmetine girmiyoruz. Hrant Dink'i hepimiz biliyoruz. Peki ya Bahadır Demir , Mehmet Baydar, İsmail Erez...Kanıtlanamadığı halde her yıl sözde Ermeni soykırımı söylemi ortalığı karıştırmasına rağmen biz onca şehidimiz ve onların ailelerinin katillerini bulamıyoruz hatta onları anmıyoruz bile.
Sorgulamayarak , araştırmayarak ve bilmeyerek tüketiyoruz ömrümüzü. Sonra biri ortaya bir sorun çıkardığında '' Hayır bizim öyle bir sorunumuz yok''demek yerine olmayan bir şeyi ispatlamaya çalışıyoruz.
Şehitlerimizi rahmetle anar ve onlara karşı özürlerimizi bu şekilde bir nebze de olsa iletirim.
Paris'te şehit edilen diplomatlarımız:
Büyükelçi İsmail Erez (24 Ekim 1975’de şehit edildi.)
Büyükelçinin makam şoförü Talip Yener (24 Ekim 1975’de şehit edildi).
Turizm ve Tanıtma Müşaviri Yılmaz Çolpan (22 Aralık 1979’de şehit edildi ).
Çalışma Müşaviri Reşat Moralı (4 Mart 1981’de şehit edildi).
Din Görevlisi Tecelli Arı (4 Mart 1981’de şehit edildi).
Başkonsolosluk koruma görevlisi Cemal Özen (24 Eylül 1981’de şehit edildi).
Sorgulamayarak , araştırmayarak ve bilmeyerek tüketiyoruz ömrümüzü. Sonra biri ortaya bir sorun çıkardığında '' Hayır bizim öyle bir sorunumuz yok''demek yerine olmayan bir şeyi ispatlamaya çalışıyoruz.
Şehitlerimizi rahmetle anar ve onlara karşı özürlerimizi bu şekilde bir nebze de olsa iletirim.
Paris'te şehit edilen diplomatlarımız:
Büyükelçi İsmail Erez (24 Ekim 1975’de şehit edildi.)
Büyükelçinin makam şoförü Talip Yener (24 Ekim 1975’de şehit edildi).
Turizm ve Tanıtma Müşaviri Yılmaz Çolpan (22 Aralık 1979’de şehit edildi ).
Çalışma Müşaviri Reşat Moralı (4 Mart 1981’de şehit edildi).
Din Görevlisi Tecelli Arı (4 Mart 1981’de şehit edildi).
Başkonsolosluk koruma görevlisi Cemal Özen (24 Eylül 1981’de şehit edildi).
Diğerleri:
27 Ocak 1973- Los Angeles (ABD) Mehmet Baydar - Bahadır Demir
22 Ekim-1975 Viyana ( Avutsurya) - Danış Tunalıgil
16 Şubat-1976 Beyrut (Lübnan)- Oktar Cirit
9 Haziran-1977 Roma (İtalya)- Taha Carım
2 Haziran 1978 Madrid (İspanya)- Beşir Balcıoğlu
31 Temmuz 1980 Atina (Yunanistan)- Galip Özmen
17 Aralık 1980 Sidney (Avustralya)- Şarık Arıyak-Engin Sever
9 Haziran 1981 - Cenevre (İsviçre) M. Savaş Yergüz
28 Ocak 1982 - Los Angeles (ABD) Kemal Arıkan
5 Mayıs 1982 - Boston (ABD) Orhan Gündüz
7 Haziran - Lizbon (Portekiz) Erkut Akbay - Nadide Akbay
27 Ağustos 1982 - Ottawa (Kanada) Atilla Altıkat
9 Eylül 1982 - Burgaz (Bulgaristan) Bora Süelkan
9 Mart 1983 - Belgrad (Yugoslavya) Galip Balkar
14 Temmuz 1983 - Brüksel (Belçika) Dursun Aksoy
28 Nisan 1984 - Tahran (İran) Işık Yönder
19 Kasım 1984 - Viyana (Avusturya) Evner Ergun
Yeşim Geçen
KAYNAKLAR:
http://ermenisoykirimyalani.blogcu.com/ermeni-teror-orgutu-asalanin-sehit-ettigi-diplomatlarimiz/347343
http://www.eraren.org/index.php?Page=DergiIcerik&IcerikNo=205
1 Mayıs 2015 Cuma
OYUN TEORİSİ
Oyun Teorisi en genel anlamıyla bir karar verme bilimidir.İlk kez ekonomik problemlerin çözümü için kullanılsa da zamanla sosyoloji, biyoloji, uluslararası ilişkiler, silahlanma yarışı gibi diğer sosyal bilimlerde ve alanlarda da kullanılmıştır.
Peki nasıl doğmuştur Oyun Teorisi?
İnsan davranışının, oyunlar yoluyla anlaşılabileceği fikrini bulan kişi Macaristan doğumlu John von Neumann olmuştur. 1928'de yazdığı bir makale diğerlerine de yol göstermiştir. 1944'te Oskar Margenstern ile John von Neumann'ın birlikte yazdıkları ''Oyunlar Teorisi ve Ekonomik Davranış'' kitabının çıkmasıyla; teori üniversitelerde ders olarak verilmeye başlamıştır.
Oyun Teorisi, bir oyunu ya da karar vermemiz gereken bir durumu en az zararla sonuçlandırabilmek için gereken stratejiyi sağlar. Bu anlamda karşımızdaki kişinin davranışları bizim için son derece önemlidir. Rakibimizi tanıyor olmak bize avantaj sağlayacaktır.
Teoriyi yalnızca insan davranışlarında görmeyiz. Hayvanlar da yaşam mücadelesi vermek zorunda oldularından bu oyunun içerisine dahil olmaktadırlar. Genetik yapıları buna programlanmıştır. Av olmamak için hızlı koşmak zorunda olan ceylan ya da bir aslanın avını yakalamış başka bir aslanı gördüğünde verdiği tepkiler birer oyun stratejisidir.
Bir oyunda daima tamamen kazanmak mümkün değildir. Karşı tarafın seçimlerine göre en iyi ve en akılcı yolu seçmek gerekir. Oyuncular kendilerine en çok kazancı sağlayacak denge durumunu seçmek zorundalar. Nash dengesi olarak açıklanan bu durum Oyun Teorisine yeni bir boyut kazandırmıştır.
Oyun Teorisinde oyunun kuralları bütün oyuncular tarafından bilinir. Oyuncuların rasyonel oldukları varsayılırlar ve eşittirler. Oyuncular karar verirken diğer oyuncunun da kendileri kadar akıllı olduklarını unutmamalıdırlar. Oyunlar tek seferlik ya da tekrarlanabilir oyunlardır. Örneğin; aynı mağazadan alışveriş yapılması, aynı şirketlerle ortaklık kurulması gibi... Oyuncuların bu şekilde stratejik etkileşimlerde tekrar tekrar bulunması tekrarlı oyunları ortaya çıkarmıştır.
Son olarak oyun teorisinin zamanla uluslararası ilişkiler-uluslararası politika alanlarında kullanıldığını söylemiştik. Bu temeldeki oyun modelleri 2 varsayıma dayanmaktadır.
1.Sıfır Toplamlı Oyun Modelleri: Bu modelde taraflardan birinin kazancı direk olarak diğer tarafın kaybını oluşturur.Soğuk savaş döneminde güçler arasındaki ilişki bu yönde olmuştur.
2.Sıfır Toplamlı Olmayan Oyun Modelleri: Bu modelde de taraflar yine rakip olmakla beraber, her iki tarafında karlı olabileceği durumlar söz konusu olabilmektedir.
27 Nisan 2015 Pazartesi
Ermeni Sorunu ve İslamafobi'nin bu soruna katkısı
Ermeni Sorunu ve İslamafobi’nin katkısı
Son yıllarda artan İslamafobi’nin etkisi hemen hemen Avrupa’nın birçok ülkesinde hissedilmektedir. Müslüman düşmanlığı, giderek artmakta ve bu ülkelerde maddi manevi baskı, ağır şekilde dayatılmaktadır. Buna bir de bugünlerde revaçta olan Ermeni Sorunu da eklenince, Türk Dış Politikasının ne kadar zor bir duruma düştüğü ortadadır.
Suriye’nin süren iç savaşı, Arap Baharının devam eden etkileri ve son olarak Yemen Sorunu göz önüne alınırsa, İslam dünyasında birlik aramak cidden zor olacak. Bunun temel sebebi gittikçe artan “Mezhep Savaşları”dır. Bunun ilk örneğini gördüğümüz Irak’ta halen devam etmektedir. Ve yara adeta solucan tüneli gibi tüm Arap ve İslam coğrafyasına yayılmaktadır. Bu yaranın tedavisi olmadan artan şiddet eylemlerinin etkisi tükenmeyecektir.
Türkiye soruna değil çözüme taraf olmalıdır!
Türkiye bu genişleyen soruna çözüm bulmalı, tüm kavga eden kardeşleri barıştırmalıdır. Taraf olmayı bırakmalıdır. Çünkü sorunlara taraf olan her devletin kaderi o sorunlara ortak olmaktır. Bilmeliyiz ki; kaybedilmiş zamanın dışında hiçbir şey için geç kalınmamıştır. İslamafobi’nin ilk destekçileri şiddet olayların merkezinde yer alan El Kaide, DEAŞ ve Boko Haram gibi terör örgütleridir. Türkiye, yumuşatıcı imajıyla birlikte Yakındoğu ülkeleri ile masaya oturmalıdır. Gerçek ve somut çözüm önerileriyle Libya’dan Yemen’e süregelen kıyımın önüne geçmelidir.
Suriye ve Mısır örneğinde de gördüğümüz gibi Türkiye’nin atmış olduğu adımlar faydadan çok zarar getirmiştir. Bir devletin iç politikasına karışmak kesinlikle yanlış bir tavırdır. Bu noktada ılımlı tavrımızı bırakıp sert demeçler ile iki ülkenin arasını açmanın bölgeye hiçbir katkısı olmamaktadır.
Türkiye, Suriye sorunun çözümü için öncelikle ABD, Rusya, Suudi Arabistan ve İran’ın bulunduğu bir çözüm anlaşması yapmalıdır. Bu anlaşma ile saldırgan örgütlere olan destek son bulmalıdır. Suriye’nin toprak bütünlüğü korunmalıdır. Suriye’deki muhalif örgütlerin ve Esad’ın ateşkes yapmasına zorlanmalıdır. Çözüm değil kıyım isteyen Deaş için ittifaklı operasyonlar düzenlenmelidir.
Yakındoğu Coğrafyasındaki kan durmadan, İslamafobi hezimetimiz son bulmayacaktır. Bu ideolojinin bize olan en büyük zararlarından; dışlanma ve soykırımcı kalıplarına dayatılma kesinlikle devam edecektir. Ülke olarak bu sorunlar için etkili çözümler bulmalıyız. Tüm dünyanın barışına katkı yapmalıyız. Ancak bu şekilde değişen imajımızı düzeltebiliriz. İmajımız düzelmeden, Batı Coğrafyasında görmek istediğimiz; olumlu bakış açısını bulamayacağız.
Ermeni Sorunun bu kadar büyümesinin temelinde, başarılı bir propaganda yatmaktadır. Türkiye tüm kaynaklarını kullanarak karşı-propaganda yapmalıdır. Sadece kendi içimizde değil tüm dünyaya dertlerimizi anlatmalıyız. Dış ülkelerdeki bütün meclislere lobicilik yapılmalı ve soykırımcı değil barışı savunan ülke konumuna yerleşmeliyiz.
Hocalı Soykırımını, Ermeni Mezalimini anlatıp Ermenilerin (Tanıma, Tazminat, Toprak) şeklindeki politikasına “Azerbaycanlılardan Özür Dile, Suçluları Yargıla, İşgale son ver!” şeklinde kalıplar kullanarak atağa geçmeliyiz.
Bunun önemini idrak etmediğimiz sürece kaybetmeye ve dışlanmaya mahkumuz.
25 Nisan 2015 Cumartesi
Seçim sonuçları ile ilgili tahminler - 1 - AKP, CHP, MHP incelemesi
7 Haziran'da ülkenin gelir kaynaklarını kullanmaya yetkili lideri seçecek olan Türk milleti, kendi görüşüne en uygun olan ismi başına getirecektir. Tabii bunda en büyük etken kişilerin cebine giren para olacaktır. Son günlerde hissedilen enflasyonun yükselmesi insanları yeni bir arayışa sürükleyebilir.
17 ve 25 Aralık sonrası yeterli duruşu gösteremeyen AK Parti, seçimlerde biraz bocalayacak gibi görünse de, muhafazakarlardan yeterince oy almaya devam edecektir. Çünkü CHP'nin sahip olduğu kötü imaj ve bu imajın hafızalarda tutulmasını sağlayan medya gücü AK Partinin elindedir. Bittabii, başbakanlık veya cumhurbaşkanlık vazifesini kullananlar ülkenin medyasında ağırlığını koyacaktır. Çünkü konulmadığı zaman 28 Şubat gibi ordunun bir kısmı ve medya birleşip kolaylıkla al aşağı edilecek kadar basit hükümetlere tanık olduk. Refah-Yol hükümeti buna en büyük örnektir.
Aynı şekilde koalisyon hükümetlerinde de birbirlerinin kuyusunu kazan partiler ve başbakan yardımcılarına da tanık olduk. Ülke medya ile yönetilir mi bilmem ama medyasız yönetilmeyeceği kesindir. Hele bu ülke Türkiye ise...
CHP elindeki fakir halk kozunu sonuna değin kullanacağa benzemekte, emekli işçi ve işsizler için büyük projeler ve iştah açıcı fikirleri bulunmakta. MHP'de AK Partinin HDP ile anlaşmasıyla Akp'ye küsen büyük bir milliyetçi oyları geri çekeceğe benzemektedir.
AK Parti tarafgiri medyalarda bulunan anketler ne kadar yol gösterir belli olmaz ama AK Partinin kült seçmenlerinden ayrılması çok kolay olmayacaktır. Çünkü AK Parti tabanı, Başörtülülerin ve İmam Hatiplilerin dışlanmasından ve ikinci sınıf vatandaş vaziyeti görmesinden rahatsızdılar AK Parti bunu büyük ölçüde giderdi. Elbette bunda Laiklik İlkesini fazlasıyla uygulayan Sol Partilerin parmağı vardı. Halka rağmen halkçılıkla, halka tepeden bakma edasıyla çoğu haksızlıklar yaptılar. Başörtülü öğrencilerin üniversiteye girmesini önlemek bunu Laikliğin gereğiymiş gibi savunmak apaçık ahlaksızlıktır. Bunun sayesinde AK Parti bu kesimin oylarını kaybetmez. Fakat artan israf ve gösteriş. Uçan saraylar, zorlama saraylar, yavru saraylar, pahalı kadehler, şatafatlı yemekler ve artan yandaş zenginliği halkın gözünden kaçmamaktadır.
AK Parti, yoksul halkın evinden uzaklaştı. Makam araçları, villalar ve sarayların arasında kaldı. Fakat bu millet verdiklerinin hesabını sorar. Geri almasını da bilir. Vardıkları nokta sınırsız zenginlik gibi görünse de bir anda fakirleşedebilirler.
MHP bu gerçekleri kaçırmamalıdır. Etkin bir siyasetle hem fakir hem de muhafazakar kesime hitap etmelidir. Çünkü bu MHP'nin son fırsatıdır. Fakir ve muhafazakar halk koşarak CHP'ye yönelmesi kolay bir hal değildir. Ülke tabanında sosyal-demokratlık pek fazla değildir. Ama MHP ılımlı ve yumuşak bir dille bu kalpleri fethedebilir.
HDP büyük ihtimalle barajı aşacaktır. Bölgede büyük oy oranı ve batıda da istanbuldan milletvekili çıkaracaktır.
Bağımsızlardan da muhtemel olarak Osman Pamukoğlu gelecektir.
Aksi taktirde AK Parti 2002'deki kadar oyla yeniden iktidar olur. Bu sefer 3 ya da 4 parti birlikte katılır. Benim şimdilik tahminim %35 AK Parti, %28 Chp, %15 Mhp, %10 veya 6 Hdp. % 6 veya 8 Vatan Partisi ve Saadet Partisi.
Vatan Partisi ve Saadet Partisi İncelemesi yarın...
17 ve 25 Aralık sonrası yeterli duruşu gösteremeyen AK Parti, seçimlerde biraz bocalayacak gibi görünse de, muhafazakarlardan yeterince oy almaya devam edecektir. Çünkü CHP'nin sahip olduğu kötü imaj ve bu imajın hafızalarda tutulmasını sağlayan medya gücü AK Partinin elindedir. Bittabii, başbakanlık veya cumhurbaşkanlık vazifesini kullananlar ülkenin medyasında ağırlığını koyacaktır. Çünkü konulmadığı zaman 28 Şubat gibi ordunun bir kısmı ve medya birleşip kolaylıkla al aşağı edilecek kadar basit hükümetlere tanık olduk. Refah-Yol hükümeti buna en büyük örnektir.
Aynı şekilde koalisyon hükümetlerinde de birbirlerinin kuyusunu kazan partiler ve başbakan yardımcılarına da tanık olduk. Ülke medya ile yönetilir mi bilmem ama medyasız yönetilmeyeceği kesindir. Hele bu ülke Türkiye ise...
CHP elindeki fakir halk kozunu sonuna değin kullanacağa benzemekte, emekli işçi ve işsizler için büyük projeler ve iştah açıcı fikirleri bulunmakta. MHP'de AK Partinin HDP ile anlaşmasıyla Akp'ye küsen büyük bir milliyetçi oyları geri çekeceğe benzemektedir.
AK Parti tarafgiri medyalarda bulunan anketler ne kadar yol gösterir belli olmaz ama AK Partinin kült seçmenlerinden ayrılması çok kolay olmayacaktır. Çünkü AK Parti tabanı, Başörtülülerin ve İmam Hatiplilerin dışlanmasından ve ikinci sınıf vatandaş vaziyeti görmesinden rahatsızdılar AK Parti bunu büyük ölçüde giderdi. Elbette bunda Laiklik İlkesini fazlasıyla uygulayan Sol Partilerin parmağı vardı. Halka rağmen halkçılıkla, halka tepeden bakma edasıyla çoğu haksızlıklar yaptılar. Başörtülü öğrencilerin üniversiteye girmesini önlemek bunu Laikliğin gereğiymiş gibi savunmak apaçık ahlaksızlıktır. Bunun sayesinde AK Parti bu kesimin oylarını kaybetmez. Fakat artan israf ve gösteriş. Uçan saraylar, zorlama saraylar, yavru saraylar, pahalı kadehler, şatafatlı yemekler ve artan yandaş zenginliği halkın gözünden kaçmamaktadır.
AK Parti, yoksul halkın evinden uzaklaştı. Makam araçları, villalar ve sarayların arasında kaldı. Fakat bu millet verdiklerinin hesabını sorar. Geri almasını da bilir. Vardıkları nokta sınırsız zenginlik gibi görünse de bir anda fakirleşedebilirler.
MHP bu gerçekleri kaçırmamalıdır. Etkin bir siyasetle hem fakir hem de muhafazakar kesime hitap etmelidir. Çünkü bu MHP'nin son fırsatıdır. Fakir ve muhafazakar halk koşarak CHP'ye yönelmesi kolay bir hal değildir. Ülke tabanında sosyal-demokratlık pek fazla değildir. Ama MHP ılımlı ve yumuşak bir dille bu kalpleri fethedebilir.
HDP büyük ihtimalle barajı aşacaktır. Bölgede büyük oy oranı ve batıda da istanbuldan milletvekili çıkaracaktır.
Bağımsızlardan da muhtemel olarak Osman Pamukoğlu gelecektir.
Aksi taktirde AK Parti 2002'deki kadar oyla yeniden iktidar olur. Bu sefer 3 ya da 4 parti birlikte katılır. Benim şimdilik tahminim %35 AK Parti, %28 Chp, %15 Mhp, %10 veya 6 Hdp. % 6 veya 8 Vatan Partisi ve Saadet Partisi.
Vatan Partisi ve Saadet Partisi İncelemesi yarın...
24 Nisan 2015 Cuma
Rusların Tükenişi
Neredeyse bütün sanayileşmiş ülkelerde az sayıda bebek dünyaya gelmektedir ama Rusya da ciddi bir demografik gerileme içindedir. 1989'da Sovyetler Birliği'nin çöküşünden önce bir Sovyet kadın( ki pek çoğu da Rus değildir.) ortalama 2.17 çocuk doğuruyordu. Şimdi ise bir Rus kadın, ortalama sadece 1.2 çocuk dünyaya getirmektedir ve bu da dünyadaki en düşük doğurganlık oranıdır; doğurganlık oranı, farklı bir ölçü olan doğum oranıyla aynı şey değildir.
Rusya'da gerileyen sağlık standartları, bebek ölüm oranını yükseltmiştir, gerçi son zamanlarda bin canlı doğumda 15 civarını yeniden bulmuştur. Ama yine de Batı ve Orta Avrupadan çok daha kötü bir orandır. Hamile kadınlar kötü beslenmektedir ve bu yüzden birçoğu protein eksikliğine maruz kalan bebekleri de aynı durumdadır. Ölümüne aç kalan bebekler hakkında gizlenen raporlar mevcuttur. Çoğu Rus ailenin yalnızca bir çocuğu vardır. Bu arada Rusya da ölüm oranı yükselmiştir; yetişkin insanların ömür beklentisi 58'e düşmüştür. Ve bu da 3. dünyanın çoğundan düşüktür. Sonuç olarak, Rusyanın nüfusu, her yıl 700,000 civarında küçülmektedir.
Ölüm sebeplerinden biri, endüstriyel kazalara da yol açan, aşırı alkol tüketimidir. (Bunun bir kısmı da zehirli, ev yapımı alkol yüzündendir.) Rusya da, hem kimyasal hem nükleer çevre zehirlenmesi, Dünyanın en yüksekleri arasındadır. Ve çevrenin sebep olduğu hastalıklar da yaygındır. ( Bu konuda Rusyanın en yakın rakipleri Doğu avrupadır Rusyanın sanayi şehirlerindeki hava kirliliği tehlikeli boyuttadır. Bir görevli, " Yaşamak için, daha az soluk almak zorundayız." demişti. Pek çok fabrika, toksit ve nükleer atıklarını ancak derini olmayan çöp alanlarına boşaltmaktadır. Bir zamanların tertemiz ve Rusya Anne'nin uzun zaman saygı duyulan simgesi, Baykal Gölü, şimdilerde kirlenmiştir.
Rusya'da gerileyen sağlık standartları, bebek ölüm oranını yükseltmiştir, gerçi son zamanlarda bin canlı doğumda 15 civarını yeniden bulmuştur. Ama yine de Batı ve Orta Avrupadan çok daha kötü bir orandır. Hamile kadınlar kötü beslenmektedir ve bu yüzden birçoğu protein eksikliğine maruz kalan bebekleri de aynı durumdadır. Ölümüne aç kalan bebekler hakkında gizlenen raporlar mevcuttur. Çoğu Rus ailenin yalnızca bir çocuğu vardır. Bu arada Rusya da ölüm oranı yükselmiştir; yetişkin insanların ömür beklentisi 58'e düşmüştür. Ve bu da 3. dünyanın çoğundan düşüktür. Sonuç olarak, Rusyanın nüfusu, her yıl 700,000 civarında küçülmektedir.
Ölüm sebeplerinden biri, endüstriyel kazalara da yol açan, aşırı alkol tüketimidir. (Bunun bir kısmı da zehirli, ev yapımı alkol yüzündendir.) Rusya da, hem kimyasal hem nükleer çevre zehirlenmesi, Dünyanın en yüksekleri arasındadır. Ve çevrenin sebep olduğu hastalıklar da yaygındır. ( Bu konuda Rusyanın en yakın rakipleri Doğu avrupadır Rusyanın sanayi şehirlerindeki hava kirliliği tehlikeli boyuttadır. Bir görevli, " Yaşamak için, daha az soluk almak zorundayız." demişti. Pek çok fabrika, toksit ve nükleer atıklarını ancak derini olmayan çöp alanlarına boşaltmaktadır. Bir zamanların tertemiz ve Rusya Anne'nin uzun zaman saygı duyulan simgesi, Baykal Gölü, şimdilerde kirlenmiştir.
Beklenen günler
Günler her zaman kayıp gibi geçse çoğu aşıklar için kazanç gibidir. Çünkü her yeni gün salt mutluluğa giden yolun anahtarı veya habercisidir.
İşte günlerin geçmesini kazanç olarak bilenlerden biri de benim. Özledim, hele de en çok gülerken beni de güldürenleri. Ağlarken beni de üzenleri. Fakat anımsayamadığım bir soğukluk var. Çok uzak düşmekten midir, bazı şeyleri tüketmemizden midir bilmem lakin hiç iyi şeylerin habercisi değildir.
Güzel mutlu musmutlu günler beklerken, hüzünle ve de yalnızlıkla kaplı geceleri mi hak ettik. Güneşli günleri düşlerken, yıldızsız kapkara gecelere mi rast geldik.
Özledim seni, bambaşka mutlulukların sebebi, hayatımı tamamıyla renklendireni gözümün nurunu ve gün ışığımı. Sensiz karanlıktayım ya bana ışık ol ya da bırak beni tamamen karanlıkta kalayım.
19 Nisan 2015 Pazar
Yeni kategoriler
Oceyx.Net 6 Yazarıyla yepyeni yayına başlıyor.
Siyaset, yaşam ve hayata dair yazılarıyla
İbrahim Selek
Teknoloji, siyaset ve ekonomi alanlarında
Yazılarıyla
Oğuzhan Ceylan, Sezgin DoğmanPolitika alanında yazılarıyla
Yeşim Geçen ve Sevda EryılmazKitaplarla ilgili paylaşımlarıyla
Sinem Gürleyik
Hepinizin ilgisini çekecek, hayatını değiştirecek yepyeni şeyler ile görüşmek üzere...
Oceyx.Net
Yepyeni Şeyler
Chp'nin Seçim vaatleri
Başak KAYA-Zekeriya ALBAYRAK-ANKARA
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, CHP iktidarındaki dört aşamalı yönetim stratejisini ve projelerini açıkladı. “Vizyon belgesi” olarak tanımladığı seçim bildirgesini açıklayan Kılıçdaroğlu, Türkiye’ye birinci sınıf demokrasiyi getirmeye namus sözü verdi.
Kılıçdaroğlu, üreten, dünya ile yarışan Türkiye modelini sıraladı. “Önce üreteceğiz sonra hakça bölüşeceğiz” diyen Kılıçdaroğlu sosyal devleti güçlendireceklerini vurguladı. “17 milyon yoksul bu ülkeye yakışmıyor” diyen Kılıçdaroğlu asgari ücretin 1500 TL olacağını, emekliye yılda iki kez ikramiye verileceğini ve her hanenin en az 750 TL’nin altında geliri olmayacağını kaydetti. Kılıçdaroğlu, “Yoksulluğu yönettiler, inançlarını sömürdüler. Sözüm söz namus sözü dört yılda Türkiye’de yoksul kalmayacak” dedi. Stratejinin son aşamasını ise halkına hizmet eden devlet sisteminin güçlendirilerek, liyakatin öne çıktığı yeni bir yapılanma oluşturuyor. Kılıçdaroğlu ayrıca CHP iktidarının ilk 100 gününde ve ilk bir yılında yapacaklarının sözünü verdi.
CHP’nin Seçim Bildirgesi ve Aday Tanıtım Toplantısı, ATO Congresium’da gerçekleştirildi. Salonda, “Yaşanacak bir Türkiye” seçim sloganının öne çıktı ve partililer yoğun katılım gösterdi. “Bir siyasal parti ilk kez seçimlere bu kadar tutarlı, bu kadar onurlu, bu kadar ciddi, bu kadar inançlı projelerle milletin önüne çıkıyor” diyen Kılıçdaroğlu, “Seçim bildirgemiz onların hayal edemeyeceği gerçeklerle doludur. Sokakta kağıt toplayan vatandaşa da sanayiciye de dokunuyor” değerlendirmesini yaptı. “Gelin hep beraber yeni bir başlangıç yapalım. Hep beraber yaşanacak bir Türkiye’yi yeniden inşa edelim” diyen Kılıçdaroğlu özetle şöyle konuştu:
13 YILIN ÖZETİ
13 yıl önce yoksullukla, yasaklarla, yolsuzluklarla mücadele edeceğiz dediler. 13. yılın sonundaki tablo şu: 6 milyon 200 bin işsiz, 17 milyon yoksul, maaşı bin TL’nin altında 8 milyon emekli, prim borcu olduğu için hastaneye kabul edilmeyen, ölüme terk edilen esnaf kardeş, sosyal güvenlikten yoksun yüzbinlerce işçi, açlık sınırına dayanmış bir milyon insan, kızgın gençler, kölelikten hallice kalıplara sokulmak istenen kadınımız, korkuş, sinmiş bir medya, kimliğini ve kişiliğini yitirmiş iş dünyası.
“MİLLETİN MİLLETLE ARASINI AÇTILAR”
13 yılın sonunda milletin polisle arasına açtılar, hukukla, basınla, sporla, sanatla, kültürle; dinle, imanla, devletle arasını açtılar. En önemlisi milletin milletle arasını açtılar. Bu tabloyu yakıp geçeceğiz, yaşanacak bir Türkiye’yi elbirliğiyle kuracağız.
BİRİNCİ STRATEJİ DEMOKRASİ, HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ, ÖZGÜRLÜK
Katılımcı demokrasi ile hukukun üstünlüğü ile devletin saydamlığı ve hesap verebilirliğini göreceksiniz. Bunu nasıl sağlayacağız; Siyasi Ahlak Yasasını çıkaracağız. 12 Eylül askeri darbe yasalarını kaldıracağız. Yüzde 10 seçim barajını kaldıracağız. Milletin vekillerini liderler değil, milletin kendisi seçecek. Lider sultasına son vereceğiz. Yurtdışındaki vatandaşlarımızı da kendi milletvekillerini TBMM’ye göndereceğiz. Adli kolluğu getireceğiz. Soruşturmalarda siyasetin gölgesini kaldıracağız. Gizli tanık uygulamasına son vereceğiz. HSYK’yı savcılar ve hakimler olarak ayıracağız. Adalet Bakanı ve bakanlık müsteşarının yüksek kurulları etkilemesini ortadan kesinlikle kaldıracağım. Avukatları ve savcıları iddia makamıyla savunmayı aynı düzlemde karşılıklı oturtacağız. Eşitleyeceğiz. Medya üzerindeki bütün baskıları kaldıracağız. Kuvveler ayrılığı ilkesini, eksiksiz, tam yürürlüğe koyacağız.
İKİNCİ STRATEJİ: ÜRETEN TÜRKİYE
Türkiye’nin ciddi bir rekabet gücüne kavuşması, orta gelir tuzağından kurtulması gerekiyor. Rekabetçi bir ekonomi için üretken yatırımlara, verimlilik artışına nitelikli istihdama ihtiyacımız var. Önce üreteceğiz, sonra hakça bölüşeceğiz. Türkiye bilgi toplumunu yakalamak zorundadır. Üniversitelerin bilgi üretmesi için YÖK’ü kaldıracağız. Her türlü düşüncenin özgürce tartışıldığı mekanlar yapacağız. Üniversite öğrencilerimiz belli koşullarda kendi üniversitelerinde karar sahibi olacak. Her üniversite kendi yöneticisini kendisi seçecek. Her yıl, en az 15 bin üniversite mezununu yurtdışında doktoraya göndereceğiz. Türkiye, bilgide ve teknolojide önemli bir sıçrama yapacak. Bir yılı okul öncesi olmak üzere zorunlu eğitimi 13 yıla çıkaracağız. İlk kez iş garantili eğitim başlatacağız. Bütün OSB’lerde yatılı meslek liseleri olacak. Nitelikli ara eleman sorununu CHP iktidarında açacağız. Teşvik sistemini sil baştan yenileyeceğiz. Ne kadar çok eleman çalıştırıp vergisini ödüyorsa devletten sıfır faizli kredi alacak.
ÜÇÜNCÜ STRATEJİ: HAKÇA BÖLÜŞECEĞİZ
Sosyal devleti güçlendireceğiz. Yarattığımız refahı hakça bölüşeceğiz. Sosyal devleti güçlendirirsek refahı paylaşmış, tabana yaymış oluruz. 13 yıldır bu ülkede refah hakça bölüşülmüyor, yoksul insanlar perişan. 13 yıldır bu ülkede vicdansız bir büyüme modeli uygulandı. 17 milyon yoksul vatandaşıma sesleniyorum, açlıkla mücadele eden milyonlara sesleniyorum, birileri köşeyi döndü, birileri açlıktan öldü. 2015 yılından söz ediyorum, 17 milyon yoksul bu ülkeye yakışmıyor. 17 milyon yoksulun refah düzeyini yükselteceğiz. Siz hiç işsiz evlat vergisi duydunuz mu? Bu geldi. Çocuk mezun ama işsiz. Diyorlar ki gelip sigorta primi ödeyeceksin, yoksa sağlık hizmeti vermeyiz. Sizi bu vergiden kurtarmak benim boynumun borcudur.
EMEKLİ, TAŞERON, YOKSUL…:
11 milyon emekliye bayramlarda birer maaş ikramiye vermek boynumun borcudur. Emekli aylığından kesilen destek primini kaldıracağız. Bu benim namus sözümdür. Aylık geliri 200 TL’nin altında olan 17 milyon yoksulumuz var. Namus sözü veriyorum, 4 yılda Türkiye’de yoksul kalmayacak. Her ailenin güvencesi olacak. Aile sigortasını getireceğim. Hiçbir ailenin geliri 720 TL’nin altında olmayacak. Kamuda çalışan 800 bin taşeron işçisi kadrolu yapılacak. Çağdaş köleliğe izin vermeyeceğiz. Parayı zaten devlet veriyor, aradan taşeronu çıkartıyoruz. Asgari ücret üzerinden vergiyi kaldırıyoruz, net bin 500 TL olacak. Asgari ücretli kardeşim ya da yoksul vatandaşım, ev kirası ödüyorsun, gelirinin en az üçte birini ev kirası olarak veriyorsun. Bunlar konut sorununu çözemediler, çünkü lüks konut yapıyorlar. Benim sözümdür, arsa payı alınmayacak. Ayda 277 TL sabit taksitle 70 metrekarelik ev yapacağım. Çiftçi kardeşlerim ürettiği ürünün karşılığını alacak, devlet ne fiyat verecek 1 yıl önceden belli olacak. Hiçbir şeker fabrikasını özelleştirmeyeceğim. Sana mazotu 1.5 TL’den vereceğim. 5 milyon vatandaşımız borç batağında. Dünyanın faizini ödediler bunlar bankalara. Tüketici kredisi veya kredi kartı borcu, faizlerin en az yüzde 80′ini sileceğiz, kalan borcu yeniden yapılandıracağız. İşsizlik kader değildir.
DÖRDÜNCÜ STRATEJİ: DEVLETİ YENİDEN İNŞAA EDECEĞİZ
Bütün kazanımlarımızı korumak zorundayız. Demokrasimizi derinleştirmek zorundayız. devlet yapılanmasını inşa edeceğiz. Devletteki kurumların tamamının güçlü olmasını istiyoruz, sıcak siyasetin oralara müdahale etmemesini istiyoruz. Demokrasi 4 yılda bir oy atma değil, Eğer siz kalkıp MB’ye müdahale ederseniz, KİK’e müdahale ederseniz, orada demokrasi yok demektir. İşi ehline vereceğiz, vatandaşa devlet hizmet edebilsin, devletin elinde sopa değil, devlet vatandaşına kucak açmak zorunda. Vergi denetimini silah olarak asla kullandırtmayacağız. Kesin Hesap Komisyonu oluşturacağız, bütçe kaynakları nerede nasıl harcandı, iktidar muhalefete hesap verecek.
“KÜRT SORUNUNU BİZ ÇÖZERİZ”
Türkiye’nin yaşadığı en temel sorunlardan birisi de Kürt sorunudur. Demokrasi içinde soruna en sağlıklı çözümleri üreten, en yürekli, söylemlerinde en namuslu parti CHP’dir. Bu sorunu çözerse CHP çözer. CHP dışında hiçbir irade bu sorunu çözemez. Sorunu çözmek için 4 koşulu milletin önüne koyduk. Samimi ve dürüst olacaksın, gizli ve kişisel ajandan olmayacak, millete hesabını veremeyeceğin angajmanlara girmeyeceksin dedik, millete bilgi vereceksin dedik, hiçbirisine uyulmadı. Yurttaşlarıma söylüyorum, kanın akmadığı, barış türkülerinin söylendiği, herkesin bir birlerini kucakladığı yaşanacak bir Türkiye’yi biz yaratacağız.
“İLK 100 GÜNDE NE YAPACAĞIZ”
Emeklilere birer maaş ikramiye vereceğiz, aile sigortası kanununu TBMM’den geçireceğiz. 720 TL’nin altında olmayacak. Kamuda taşeron işçiliğe son vereceğiz, çalışanların tamamı kadrolu işçi olarak görevlerine devam edecek. Kredi kartı ve tüketici kredisi borcu olanların faizlerin en az yüzde 80′ini çizeceğiz ve bunun düzenlemesini getireceğiz, siyasi ahlak yasasını çıkaracağız, kul hakkı yemeyen siyaseti yeniden inşa edeceğiz, TBMM’de kesin hesap komisyonunu kuracağız. siyasi iktidar millete ve muhalefete hesap verecek.
“İLK 1 YILDA NE YAPACAĞIZ”
Çiftçiye mazotu 1,5 TL’den vereceğiz. Asgari ücret üzerindeki vergiyi kaldıracağız, net bin 500 TL olacak. Siyasi Partiler Yasası’nı değiştireceğiz, yüzde 10 barajını kaldıracağız. Hiç bir üniversite öğrencisi benim yurt sorunum var demeyecek. Çocuklarınız yurtlarına kavuşmuş olacak. Teşvik sistemini değiştireceğiz. Katma değeri yüksek ürün üretene özel destek. Vergi ve sigorta pirim borcu olmayan KOBİ ve esnafa bir yıl süreyle sıfır faizli kredi vereceğiz.
İşte bildirgeden öne çıkan bölümler
ASGARİ ÜCRET VE EMEKLİ MAAŞI 1500 TL’YE ÇIKACAK
Asgari ücret ve en düşük emekli maaşı da 1500 TL olacak. Emeklilere yönelik paket ise şöyle
Emeklilere, her iki dini bayramda, birer maaş ikramiye verilecek
Emekli maaşları ile çalışan maaşları arasındaki “uçurum” kapanacak
Emekli maaşları, gıda fiyat artışına ve refah payı artışına bağlı olarak yükselecek
Bakıma muhtaç emekliler ve yakınlarının sağlık, barınma ve beslenme ihtiyaçları karşılanacak
Bankalara emeklilere, kamu çalışanları ile aynı oranda promosyon ödeyecek
Emeklilere uygun fiyatla gezi ve tatil olanağı sağlanacak
Emekliler arasındaki eşitsizliği giderecek adil bir intibak yasası çıkarılacak
Emeklilikte yaşa takılanların sorunları çözülecek
Emekliden alınan muayene ve katılım payı kalkacak
Çalışan emeklilerden kesilen sosyal güvenlik destek primi kalkacak
Ailelere ilişkin CHP’nin vaatleri şöyle;
Hanelere, 360 TL’ye kadar kira ve fatura desteği sağlanacak
Sosyal destekler iki katına çıkacak, yardım çeşitleri artacak.
5 milyon yurttaş sosyal yardım kapsamına alınacak
Hiçbir hanenin geliri 720 TL’nin altında olmayacak
16, 7 milyon kişi ve 3.75 haneye sosyal destek sağlanacak
Yoksul yetişkinlere 240 TL’ye kadar muhtaçlık desteği verilecek
Engellilere, 400 ile 600 TL arasına destek sağlanacak
Kadınlara 400 TL kreş desteği gelecek
3,2 milyon yurttaş ücretsiz Genel Sağlık Sigortası kapsamına alınacak
Askerdeki gençlere, 360 TL destek sağlanacak
Yaşlılara üç ayda bir 900 TL yaşlılık desteği verilecek
Çocuk destekleri gebelikle birlikte başlayacak
Aile sigortası ödemeleri kadınların hesabına yatırılacak
Öğrencilere her ders yılı başında eğitim araç gereç desteği verilecek
Kronik hastalığı bulunan vatandaşlara ‘engelli desteği’ düzeyinde, destek sağlanacak
Esnafa yönelik vaatler ise şöyle:
Kira, araç gideri gibi işyeri masrafları vergiden düşürülecek
AVM ve hipermarketlere, küçük esnaf korunacak
Esnafa, ödediği vergi ve prim miktarı kadar sıfır faizli kredi kullandırılacak
Belediyelerin esnafla rekabet etmesi önlenecek
Prim borcu olan esnaf da sağlık hizmetlerinden yararlanacak
Esnaf diğer çalışanlarla aynı sürede emekli olabilecek ve aynı haklardan yararlanacak
Esnafa stratejik destek sağlanacak
Haksız rekabete yol açan, Suriyeli göçmenlerin vergiden ve yasal yükümlülüklerden muaf iş yapmaları önlenecek
Oceyx.Net Yeniden. Yeni Şeyler İçin Geliyor...
Güneşli günleri kucakladığımız güzel ülkemizde, karanlık günlerle birlikte geleceğimize dair şüpheler filizlenmeye başladı. Çünkü ne kadar konuşacağımız, ne düşüneceğimiz, ne düşünmeyeceğimiz hesaplanmaya başladı.
Artık buna bugün ve bu andan itibaren son verelim. Özgürce düşünüp, özgürce konuşalım. Çünkü biz düşünmez ve konuşmaz isek bazıları ve onların müstakbel veliahtları konuşacak ve düşünecek.
O yüzden buyrun yazın...
Oğuzhan Ceylan
Oceyx.Net
Özgürce Düşün, Özgürce konuş...
3 Şubat 2015 Salı
Üniversite Hırsızları
Tüm üniversitelerde bir emek hırsızlığı, öğrenci düşmanlığı var size ilginç bir şeyler anlatacağım şimdi ;
Bir öğretmen haftalarca goygoy yapıp öğrencilere resmen boş ders geçiriyor, ilk hafta geliyor;
Şunu bunu yapın yapmazsanız diplomat falan olamazsınız. Halbuki dersin amacı diplomat olmak nasıl olur anlatın değildir.
Dersin amacı Almanya, İngiltere, ABD, Rusya gibi gelişmiş devletlerin siyasi sistemlerini tanıtmak amaçlıdır.
Fakat hoca derse geliyor, Dubois çivileri, Bambu ağaçları, Obama'nın konuşması ve ıvır zıvır bilgiler öğretiyor.
Sonra sınava gelip anlatmadığı bilgiler ile ilgili sorular sorup, doğru cevaba değil kaç sayfa yazmış ona göre not verir.
Hocam düşük not aldım neden? diye soruyorsunuz
Haftalardır anlattığım şeyleri sordum diyor.
Ne anlattın haftalardır ? Dubois çivileri, CocaCola reklamları ve Bambu ağaçları...
Allah böyle gereksiz hocalardan kurtarsın bizi...
Emek Hırsızlığı yapan bütün hocalar hepinizden kurtulacağımız günler yakındır.
Ders değil ıvır zıvır anlatanlar yazık sizin öğretmenliğinize... Yazık sizin yüzünüzden harcanan gençliğe ...
Bir öğretmen haftalarca goygoy yapıp öğrencilere resmen boş ders geçiriyor, ilk hafta geliyor;
Şunu bunu yapın yapmazsanız diplomat falan olamazsınız. Halbuki dersin amacı diplomat olmak nasıl olur anlatın değildir.
Dersin amacı Almanya, İngiltere, ABD, Rusya gibi gelişmiş devletlerin siyasi sistemlerini tanıtmak amaçlıdır.
Fakat hoca derse geliyor, Dubois çivileri, Bambu ağaçları, Obama'nın konuşması ve ıvır zıvır bilgiler öğretiyor.
Sonra sınava gelip anlatmadığı bilgiler ile ilgili sorular sorup, doğru cevaba değil kaç sayfa yazmış ona göre not verir.
Hocam düşük not aldım neden? diye soruyorsunuz
Haftalardır anlattığım şeyleri sordum diyor.
Ne anlattın haftalardır ? Dubois çivileri, CocaCola reklamları ve Bambu ağaçları...
Allah böyle gereksiz hocalardan kurtarsın bizi...
Emek Hırsızlığı yapan bütün hocalar hepinizden kurtulacağımız günler yakındır.
Ders değil ıvır zıvır anlatanlar yazık sizin öğretmenliğinize... Yazık sizin yüzünüzden harcanan gençliğe ...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)