12 Aralık 2014 Cuma

Dolara neler oluyor ?

Küresel piyasalar ekim sonunda FED ve BoJ’un kararlarını gördü, ardından da dikkatlerini düşen petrol fiyatlarına yönlendirdi. Bir ayda beşte bire varan petrol fiyatı düşüşü karşısında piyasalar FED’in faiz artırımını arka plana çekti ve kasım ayını güçlü bir ivmeyle geçirdi. 5 Aralık Cuma günü ABD’de kasım ayı tarım dışı istihdamın beklenenden çok daha güçlü açıklanması, FED’in faiz artırımını öne çekeceği, buna da önceden hazırlık yapacağı beklentisi yarattı, piyasaların yönü yine değişti. Pozitif eğilimden negatif eğilime dönüldü. Bütün dikkatler de 17 Aralık’ta FED’in faiz kararına çevrildi. Bu toplantı hem FED üyelerinin faiz anketi hem de Başkan Janet Yellen’in basın toplantısı yapacak olmasından dolayı daha önemli hale geldi.
- Gelecek haftaki çarşamba gecesi faiz artırımında yol haritasının biraz daha netleşmesi ve bu yolda “faizin kayda değer bir süre düşük tutulacağı” ifadesinin FED açıklamasından çıkacağı bekleniyor.
- Bu beklentilerle birlikte ABD’de faizler 2 ve 10 yıllıklarda 10 baz puana yakın arttı.
- Dolar değer kazandı. Euro dolar paritesi 1.2453’ten 1.2245’e kadar indi. Dolar Endeksi 88.212’den yüzde 1.5 artışla 89.550’ye çıktı. Bu seviye küresel krizin dibi sayılan Mart 2009’daki 89.628’in yakalanmasına rakam kaldığını gösteriyor. Bu düzey de aşılırsa 2006’nın 1 Mart tarihine kadar gidilecek ki, o zaman son 8 yılın en değerli doları ile karşılaşacağız.
- Doların değerlenmesinin yeniden ivmelenmesi emtia, altın, petrol fiyatlarında bir tur daha düşüşe yol açıyor. Bunun da etkisiyle Brent petrol fiyatı dün 67.52’ye kadar indi. Ancak bu düşüş piyasaların içine girdiği negatif eğilimden çıkmasını sağlayamadı. Beklenti veya etkinin en azından 17 Aralık’a kadar uzanması, ardından FED’in yapacağı açıklamayla piyasaların yoluna devam etmesi beklenebilir.
- FED faiz artışının öne çekilmesi, küresel sermayeyi de ABD’ye doğru, gelişmekte olan ülkelerden gelişmiş ülkelere doğru çekiyor. Bu nedenle MSCI endeksleriyle gelişmekte olan borsalar son iki günde yüzde 1.3 kayba uğradı. Türkiye hisse senedi piyasasının kaybı yüzde 2.1’i buldu. Gelişmiş borsalarda ise son iki günlük kayıp yüzde 0.4 ile sınırlı kaldı.
- Hisse senedi piyasasının olumsuz etkilenmesi yanında Türkiye’de tahvil piyasasına da satışlar geldi ve faizler yarım puandan fazla yükseldi. Hem gösterge faiz hem 10 yıllıkların faizi yüzde 8’in üzerine çıktı.
- Faiz ve hisse senedi piyasasındaki fiyatlar yabancı portföy yatırımı çıkışlarına işaret ediyor. Bu nedenle TL değer kaybetme baskısı altına girdi. Dolar 4 Aralık’ta 2.2278 TL iken dün 2.2810’a kadar yükseldi. Bu iki günde yüzde 2.4 artış demek. Gerçi Euro işin içine katıldığında yani sepet bazında bakıldığında kur artışının yüzde 2’de kaldığı görülüyor. Ama bu da yüksek.
- Onun için de Merkez Bankası sermaye çıkışı karşısında döviz likiditesini artırma kararı aldı. Bir hafta önce günlük döviz satış miktarını 40 milyon dolardan 20 milyon dolara indiren Merkez Bankası dün yeniden 40 milyon dolara çıkarma kararı aldı. Bu durum kurun hızlı yükselişini kesti.
- Küresel piyasaların bir aydan fazla petrol fiyat düşüşü kulvarında kalması bizi çok mutlu etmişti. Şimdi yeniden faiz artışı kulvarına döndük ve burada bir süre kalabiliriz. Faiz artış kulvarında yürümek ülke olarak bize iyi gelmiyor. Petrol fiyatlarında dün başlayan yeni düşüşün devam etmesi elbette iyi gelecek ama faiz artışından kaynaklanabilecek sıkıntıları tamamen bertaraf etmeye yetmeyecek gibi.
SONUÇ: “Neler değişmedi ki, dünya dönerken kendi ekseni etrafında dönebilene ne mutlu!” Goethe

Büyümede 2015 bu yılın tam tersi mi olacak ?

Bu yıl yükselen enflasyon ve yüksek cari açık nedeniyle hükümet iç talebi kısıtlayan önlemler almıştı. Son 14 yılın en kurak mevsimi de bu yıla denk geldi ve tarım üretimini vurdu. Tarım üretimi ise dönüp büyümeyi vurdu. Çifte vurgunla da, yüzde 3 beklenen üçüncü çeyrek büyümesi yüzde 1.7 ile beklentilerin bir hayli altında çıktı. Pek çok ürünün hasat mevsimi olması nedeniyle tarımın milli gelir içindeki payının yüzde 16.3’le en yüksek olduğu dönem üçüncü çeyrek. Bu nedenle tarımdaki yüzde 4.8’lik gerileme milli geliri de aşağıya çekti. Benzer etkinin yeniden tekrarlanması ancak 2015’in aynı döneminde ve sert bir kuraklık yaşanması halinde mümkün.
- Üçüncü çeyrekte 1.7’ye inen milli gelir artışı 9 aylık büyümeyi de yüzde 2.8’e düşürdü. Program hedefi olan yüzde 4 büyümeyi tutturmak mümkün olmadığı gibi, ekimde yüzde 3.3’e revize edilen ikinci büyüme tahminini tutturmak da riske girdi. Çünkü geçen yılın son çeyreğindeki büyüme yüzde 4.5 ile üçüncü çeyrekten daha güçlü bir baz etkisi yaratıyor. Son çeyrekte yüzde 4.8 büyüyebilirsek ikinci revize tahmini tutturmak mümkün olabiliyor.
- urtiçi talebin hızını keserek hem enflasyonu hem de cari açığı azaltmada ise belli bir yol alındı. Başbakan Yardımcısı Ali Babacan yılın 9 aylık döneminde cari açıkta 19 milyar dolarlık iyileşme sağlandığını ve milli gelire oranının yüzde 7.9’dan yüzde 5.8’e indiğini açıkladı. Yıl sonu cari açık beklentisinin ise emtia ve enerji fiyat düşüşlerinin etkisiyle yüzde 5.5’in altına inmesi bekleniyor.
- Enflasyonda ise şu ana kadar çift haneli rakamların görülmemesini ve beklentilerin kötüleşmemesini elde edilen somut kazanç olarak saymak gerekli. Ama önümüzdeki aylar için çok daha umutluyuz. Dün 2015 para ve kur politikalarını açıklayan TCMB Başkanı Erdem Başçı enflasyonun bu yılı yüzde 8.9’un altında bitirebileceğini tahmin etti. Ocak, şubat, mart ve nisan ayları için “enflasyonda kuvvetli düşüş” bekleyen Erdem Başçı, “Enflasyonun önümüzdeki yıl özellikle emtia ve petrol fiyatlarındaki son gelişmeler sonucunda yüzde 5’e oldukça yakın bir seviyede gerçekleşmesinin mümkün olduğunu” belirtti.
- Eğer enflasyon bu yılı yüzde 9’un altında tamamlayacaksa baz etkisiyle gelecek yılın ilk aylarında yüzde 6.5-7’ye gerilemesi de söz konusu olacak. Şimdiye kadar petrol fiyatı 40 dolar kadar geriledi. Her 10 dolarlık düşüşün enflasyonu yüzde 0.4-0.5 azalttığı dikkate alınırsa bunun 1.5-2 puanlık ekstra bir gerileme yaratacağı hesaplanır. Bu durumda yüzde 6.5-7 bandındaki enflasyon yüzde 5’in hemen üzerine geri çekilebilir. Böyle bir fırsat var, eğer kullanılmak istenirse.
- Hem cari açıkta hem de enflasyonda hızlı geri çekilme büyümenin önündeki kısıtları da gevşetebilir. Dolayısıyla gelecek yıl daha yüksek bir büyümeye doğru gitme fırsatı doğuyor.
- 2015’te bir de tarım üretiminin normalleşmesi büyümeye pozitif katkı yapabilir. Çünkü Türkiye’de iki yıl ardı ardına kuraklık ve don olayı şimdiye kadar yaşanmadı. 2014’te büyümenin aleyhine ne varsa gelecek yıl sanki tersine dönüyor. Petrol, emtia fiyatlarındaki düşüş büyümeye gaz verirken, cari açık ve enflasyondaki yüksekliğin budanması da fren etkisini azaltacak.
SONUÇ: “Canlı olan her şey etrafında bir atmosfer oluşturur.” Goethe
HABERTÜRK

4 Aralık 2014 Perşembe

Girişimcilik ve İşsizlik sorunu

Türkiye’nin demografisine baktığımızda %16,6’sını genç nüfus oluşturuyor. Bilinen bir gerçek var ki o da şudur: Avrupa’nın en genç nüfusuna sahip ülkesi Türkiye’dir. Genç nüfus, ülkesine üretkenlik, yaratıcılık aynı zamanda enerjik, ataklık yani bir dinamo görevi gördüğü için üzerinde durulması gereken en önemli konuların başında geliyor. Çünkü, ülkelerdeki genç nüfus sayısının fazla olması demek istihdam edilmeyi bekleyen genç sayısının fazla olduğu anlamına geliyor. Bu da ciddi problemleri beraberinde getiriyor. Türkiye’nin sahip olduğu genç nüfusu, kendisi de aynı zamanda genç bir girişimci olan Genç Müsiad Trabzon şubesi başkanı Mustafa Albayrak ile “Türkiye’de Girişimcilik ve Genlerin İstihdam Sorunu” çatısı altında değerlendirdik. Kendisi bu konuda gençlerimize ayna olacak mahiyette tecrübeleriyle ışık tuttu. Bu yüzden kendilerine teşekkürlerimi sunuyorum.
Öncelikle röportaj teklifimi kabul ettiğiniz için size bir kez daha teşekkür ederim. İş hayatına erken yaşta atıldınız. Şirketinizi kurup kendi işinizin patronu oldunuz. Yani genç bir girişimcisiniz. Gençlere örnek teşkil etmesi açısından iş hayatınızdaki serüveninizden biraz bahseder misiniz?
Ben sizlere genç iş adamlarına böyle bir fırsatı verdiğiniz için teşekkür ederim. Genç iş adamları bütçe ve birikim olarak haliyle büyük iş adamlarının gerisinde kalıyor. Fakat bizlerin de bilgi ve birikimlerimizden faydalanılması gerektiğini düşünüyorum. Sonuçta dünya değişiyor Türkiye değişiyor her yönden yenileniyoruz. Bunun için bizler yenilenen sürecin öncüleriyiz. Evet genç bir girişimciyim ve iş hayatına baya erken yaşta atıldım. KTÜ Jeoloji Mühendisliğinden 2008 yılında mezun olduktan sonra her mezun gibi iş arayışına başladım. Ancak özel sektörde hiç çalışmadan kendi işimi kurdum ve halihazırda kendi işime devam etmekteyim. 2007 yılında mezun olduktan sonra Albayrak Mühendislik Firması’nı kurdum. Bu kararı nasıl aldınız diye soracak olursanız şöyle anlatayım: Her insanın yaşamında bir dönüm noktası vardır ya benim dönüm noktam da eniştem oldu. Bir akşam otururken sohbet esnasında eniştem “boşuna iş arayıp geleceğini ipotek altına alma” dedi. Önce şaşırdım sonra nasıl yani dedim, eniştem ‘’bir yerlerde çalışabilirsin çokta paralara kazanabilirsin ama bir yanın hep eksik kalır. Kendi işini kurarsan başlangıçta belki az kazanırsın ama işini büyütürsen yanında çalıştıracağın kişilere iş imkanı sağlamakla hem devletine faydan olur hem de eksik kalan yanını tamamlarsın’’ dedi. Eniştemin bu sözleri ile iş hayatına atıldım, insan kendi içindeki cevherin farkına varmayabilir ama başkaları o farkındalığı size hissettirir.
Tabiri caizse iş tecrübemi iş sahasında bizzat kendi üstlendiğim işlerde kendi işimin başında yaşadım. Kolay bir durum olmasa da zoru başarmak her zaman ilgimi çeken bir olgu olduğundan kendime olan güvenim ile bilgimi birleştirerek başarılı olacağıma her zaman inandım. Tabi zorluklar da yaşadım piyasanın güvenini kazanmak bir girişimci için en büyük zorluk. Diğer zorluklara gelince onlar devede kulak kalır misali. Tabuları yıktık. Gençliğin vermiş olduğu aktiflik bizleri başarıya ulaştırmaya devam ediyor.
Genç bir girişimci olarak gençlere kendiniz gibi girişimciliği mi tavsiye edersiniz? Yoksa mevcut olan işlere yerleşmelerini mi?
Gençlere girişimciliği her zaman tavsiye ederim, ancak genç kardeşlerimizin şu 3 temel ilkeyi muhakkak bilmeleri gerekiyor. Adımlarını da buna göre atmaları gerekiyor. Bunlardan birincisi önce neyi yapmak istediklerini iyi idrak etmeleri gerekir, yani ne istedikleri önemli. Önce hayallerini kursunlar sonrada peşinden koşsunlar hayalleri olmayanın karışık yollarda yollarını kaybetmeleri kaçınılmazdır. İnsan havada uçacak bir vasıtayı hayal etmeseydi bugün böyle bir nimet hizmetimizde olur muydu? İkincisi, girişimcilik sadece yüzeysel olarak bir işe girişmek değildir. Girişimcilik bir süreçtir. Düşünün sürekli iş değiştiren başarısız olan sonra yeniden farklı bir iş dalına atlayan kişi aslında girişimci değildir. Girişimciliği şu şekilde tavsiye ediyorum: Doğru zamanda, doğru yerde, doğru kişilerle alt yapısını oluşturduktan sonra doğru işi yapmaktır girişimcilik. Bunun için illa herkes girişimci olacak diye bir kaide yok. Fırsatını bulan alt yapısını ve gerekli şartları oluşturan herkes girişimci olmalıdır. Girişimcilik konusunda yanlış anlaşılan ve bilinmesi gereken bir diğer husus da girişimcilik illa bir iş yeri açmak değildir. Büyük bir şirketin önemli bir mevkisinde başarılı olan kişiler de girişimcidir. Orada işe başlamak için başvuru yapan, işe girmek için hünerlerini sergileyen ve girişken olan bir kişi de girişimcidir. Girişimcilikte asıl amaç kardır. Dolayısıyla kar sağlanabilecek yeni bir işletme kurulmasını ya mevcut işlerde yer almalarını her genç arkadaşımıza tavsiye ediyorum.
Ülkemiz Avrupa’ya oranla daha genç nüfusa sahip. Bunun sonucunda Üniversitelerden mezun olan genç sayımız her yıl katlanarak artıyor. Gençlerimizin işsizlik konusunda kendi gelecekleri açısından haklı bir kaygıları var. Sizce de yeterince istihdam alanı mı yok? Yoksa gençlerimiz iş mi beğenmiyor? Bu konudaki düşünceniz nedir?
Haklısınız. Genç nüfus oranımız fazla. Bu bize 2023 hedeflerinde bir dinamo görevi görecek en büyük argümandır. Avrupa’ya oranla daha kalabalık olduğumuz için mezun sayımız da onlara oranla haliyle fazla oluyor. Evet! Binlerce öğrenci mezun oluyor ve çoğu istihdam edilememiş. Fakat mevcut duruma meslek lisesi öğrencilerinin mezuniyet ve istihdam penceresinden baktığımızda ise mezun olan herkes iş buluyor hatta ihtiyacı karşılamıyor. Yani bu da bir şeylerin yanlış gittiğini gösteriyor. Ülkemizde üniversite mezunlarının sayısının artması güzel bir gelişmedir. Üniversite mezunlarının sayısının fazla olması az olmasından her zaman daha iyidir. İstihdam edilmede yaşanan sıkıntının hükümetle ya da devletle alakalı bir problem olduğunu düşünmüyorum. Asıl sıkıntı toplumda yani ailelerimizin bu duruma olan yanlış bakış açılarından kaynaklandığını dolayısıyla da çocuklarını yanlış yönlendirmelerinden kaynaklandığını düşünüyorum. Yani herkes çocuğum kaymakam olsun ister ya da avukat, mühendis, doktor… Ama unutulan kısım herkesin yeteneği ve yatkınlığı farklıdır. Türkçe öğretmeni olacak çocuğumuzu inşaat mühendisi yapmaya kalkarsak hayal kırıklığı yaşarız. Liseyi bitirmekte zorlanan ya da meslek lisesine gitmesi gereken çocuğumuzu İİBF bölümlerinde okumaya mecbur bırakırsak yanlış yaparız. Hepsini topladığımızda eşittir istihdam sorunu ortaya çıkar. Bir tarafta büyük bir ihtiyaç varken Diğer tarafta büyük bir fazlalık oluşur. Türkiye’nin eskiden kalma kötü bir alışkanlığı var ya çocuğum Devlet memuru olsun zihniyeti, hem bu devletin hem de ailelerin gençlerimiz üzerinde olumsuz etkiler yaratmıştır. Devlet zamanında siyasi çıkarlar uğruna memur alımları yaparak insanları memurluğa özendirmiştir. Devletimiz de, milletimiz de herkes memur olursa devlet kime hizmet edecek felsefesini çözememiştir. Sonuçta devlet herkesi istihdam edecek diye bir kaide yok. Tabi ki de herkesin iş sahibi olması ve gelirinin yüksek olması sosyal devletin bir görevidir ödevidir. Fakat mecburiyeti değildir diye düşünüyorum. Mesela benim işletmemin kapasitesi bellidir. Ben mevut kapasitenin iki katı personel çalıştırırsam işletmenin ömrü kısalır ve belli bir süre sonra batar.
Dünyadaki küresel girişimcilik kültürü ile Türkiye’deki girişimcilik kültürünü mukayese edersek Türkiye’yi bu açıdan nasıl değerlendirirsiniz? Eksiklerimiz var mı? Varsa nelerdir?
Türkiye ile Küresel Dünyayı kıyasladığımız zaman elbette eksiklerimiz vardır. Tabi bunu ekonominin büyüklüğü, siyasi istikrar ve devletin girişimciye bakış açısıyla değerlendirmek gerekir. Aslında bizlerde küresel girişimcilik kültürünün bir parçasıyız. Küresel girişimcilik çok uluslu firmaların artması ile birlikte gelişmeye devam ediyor. Bizim gibi yerel düzeyde faaliyet gösteren işletmelere uzak bir kavram küresel girişimcilik. Dünyadaki küresel girişimcilik kültürü ile Türkiye’deki girişimcilik kültürünü karşılaştıracak olursak bizler çok daha gerideyiz. Çünkü ülkemizde “hep benim kontrolümde olsun” , “ben yapayım” , “ben yaptım” gibi düşünceler var. Bu düşünceler küresel anlamda girişimcilik kültürünün ülkemizde geri kalmasına neden oluyor. Küresel girişimciliğin temelinde ise ortak amaç etrafında toplanan büyük işletmeler var. Herkes kendine düşen görevi yapıyor ve sonunda payını alıyor. Bu işletmeler arasında ülkemizde bulunan birçok işletme yerini almış durumda ve gayette başarılı çalışmalar yapıyorlar. Amaç dünyadaki pastadan paylarını dengeli ve daha az maliyetle almak. Bizler bunu yerelde MÜSİAD olarak başarmak için çalışmalar yapıyoruz. İlk adımımızı da attık. Trabzon’un yerel iş adamları ile birlikte 50 ortaklı bir işletme kurduk. Tabi bu bir başlangıç. Birleşik girişimcilik kültürü her geçen gün artacaktır diye düşünüyorum.
Ülkemizde girişimcilik konusunda eksik olduğumuz alanlara baktığımız zaman, silah sanayi, elektronik cihazların üretimi sanayisi, otomobil sanayisi en fazla eksik olduğumuz konuların başında geliyor. Bu alanlarda ciddi bir eksikliğimiz olduğu için ülkemiz açısından da hoş olmayan durumlar ortaya çıkıyor. Örneğin biz bir gemi narenciye ihraç ediyoruz 50.000 $ girdi sağlarken Çin’den veya diğer ülkelerden bir konteynır elektronik cihaz ithal ettiğimizde 200.000 $ dolar çıktı oluyor. Bu da beraberinde cari açığı neden olurken ekonomik verileri olumsuz etkiliyor. Durumu özetleyecek olursak eksik olduğumuz hususlarda üretim yapabileceğimiz ürünlerle ilgili Devlet teşviki, Arge destekleri gibi desteklerinin bürokrasiye takılmadan Devlet denetimi ile girişimcilerimize ulaşmasında çok büyük yarar olacağı kanısındayım, hem bürokrasiyi hem de rakiplerinizi yenmek zorundasınız buda bizim işimizi zorlaştırıyor.
Devletin girişimcilere verdiği destekler sizce yeterli mi?
Devletin girişimcilere verdiği destekler yeterlidir desem olmaz çünkü, bir işletmeci yatırımcı her zaman daha fazla destek ister. Ancak şunu kesin söyleyebilirim. Ülkemizde girişimcilere verilen destekler yetersiz değildir. Bunun en belirgin örnekleri bölgelerde kurulan Kalkınma Ajanslarıdır, KOSGEB’dir, Ticaret ve Sanayi Odalarının çalışmalarıdır, Esnaf Odaları’nın çalışmalarıdır. Örnekler arttırılabilir. Girişimcilik yanlış anlaşıldığı için girişimciye verilen destek konuya biraz daha uzak kesimler tarafından yetersiz görülüyor tabi. Vatandaşlara girişimcilere verilen destek yeterli midir? diye sorduğunuzda aklına direk mahallesindeki bir işsiz gence destek var mıdır diye düşünüyor. Şunu söylemek isterim boş gezen adam girişimci değildir. Girişimcilik bir süreçtir. Bu sürecin sadece bir kısmında bulunmak kişiyi girişimci yapmaz. Girişimci olmak için süreci tamamlamak gerekir.
Şunu da belirtmem de fayda olacaktır. Ülkemize girişimcilere verilen desteklerden ziyade bu desteklere ulaşma konusunda ciddi sıkıntılarımız var. Yani bürokrasi yetersiz, mühür bende Süleyman benim anlayışı ile çalışan bir bürokrasi kimseye bir fayda sağlamaz. Karşılaştığımız en önemli zorluklar kraldan çok kralcı olan bürokrasidir.
Mesela Türkiye’de veya dünyada yapılan önemli projeler var. Bu projeler için dışarıdan hizmet ithali yapılıyor. Tamam! Bunu bir kere yaparsınız ama ikinci bir kez yapılması bana göre en büyük eksikliği içinde barındırıyor. Örnek verecek olursak İstanbul tüp geçit projesini gerçekleştiren firma yabancı. O proje için gerekli bütün Mühendislik alanlarında özel sektöründe bu projelere müdahil olmasını sağlayarak artık bu hizmeti üreten bir girişimci topluluğu yaratırken bu hizmeti ithal eden değil ihraç eden konumuna gelebilirsiniz. Kalkınmanın anahtarı üretmekse yeter ki bize o kapıyı gösterin biz o kilidi açarız.
Girişimcilik denince akla hep erkek kesim gelir. Ülkemizde bayanların kendi işini kurma konusunda fazla becerikli olmadığı önyargısı vardır. Siz bu konuda neler düşünüyorsunuz? Kadın girişimciliğin ülkemiz açısından önemi nedir?
Kadınların becerisi olmadığı ön yargısına katılmıyorum. Girişimciliğin cinsiyeti olmaz. Bizim için çok önemli bir değerdir, ancak kadınların ön plana çıkamamalarında topluma yerleşmiş yanlış bir algı var. ”Kadınsın anlamazsın”  gibi. Bu yüzden girişimcilik denince akla hep erkek kesimin gelmesi girişimcilik kültürünün henüz olgunlaşmamış olduğunu gösterir. Tabi toplumda bayanlardan beklentiler farklı olduğu için ya da geleneksel olarak bayanları evinin kadını olarak kabul edildiği için girişimcilik konusunda da başarısız olabilme ihtimalleri daha fazla olur diye düşünülüyor. Tabi bu yanlış bir düşüncedir. Bu sorun sadece erkeklerin sorunu değil toplumun sorunudur. Kadın girişimciliğin ülkemiz açısından önemi vardır. Ev yaşantımızda kadının önemi ne ise ülkemizde de kadın girişimciliğin önemi o kadar fazladır. Bu nedenle kadın girişimcilerimiz desteklenmelidir. Çünkü potansiyel bir enerji bekletilmektense ülke ekonomisine katılması ülkemiz için ciddi bir başarı olur. Yine aynı konuya geleceğiz. Her kadın girişimci değildir. Keza her genç ya da her adam da girişimci değildir. Girişmekle girişimcilik farklı şeylerdir. Girişimcilik bir algılama ve ileri görme sanatıdır, bu da kadınların en belirgin özelliğidir. Kadınlara son zamanlarda verilen desteklerle de devlet tarafından önlerinin açıldığı kanaatindeyim. Örnek verecek olursak kuyumculuk sektöründe Trabzon seti Türkiye ve Dünyada bir marka haline gelmiştir. Bunda kadın girişimcilerin payı oldukça yüksektir.
Genç nüfusa sahip ülkeler ekonomide daha avantajlıdır. Yeni fikirlere açık, yaratıcı, enerjik ve dinamik gençler ekonomiyi pozitif yönde etkiler. Türkiye’yi bu açıdan değerlendirdiğimiz zaman şanslı olmasına rağmen ciddi bir girişimcilik ve işsizlik sorunu var. Sizce bunun sebebi nedir?
Genç nüfusa sahip ülkelerde potansiyel dolayısıyla etkin kullanıldığında ülke ekonomisine katkısı daha fazla olur. Türkiye’yi bu açıdan değerlendirecek olursak evet genç nüfusumuz fazladır. Potansiyel olarak üretim gücümüz de fazladır. Potansiyel üretim gücümüzü kullanamadığımız için avantajlı olduğumuz halde başarılı olamıyoruz. Ülkemizde ciddi bir işsizlik sorunu olduğu kesin ama olayı diğer yönüyle de düşünmekte fayda var Ülkemizde kalifiye insan sorunu var. Yine daha önce değerlendirdiğimiz gibi kaporta üretecek birini sen işletmeci yaparsan olmaz. Motor üretebilecek kişi farklı bir alanda çalışırsa olmaz. İnşaat mühendisi olacak kişi polis olursa olmaz. Madenlerde bu çoktur maden çavuşları vardır belki de ilkokul bile okumamış ama okur yazar maden mühendisinden çok daha iyi işe hakim oldukları muhabbet esnasında konuşulur. Yani şunu anlatmaya çalışıyorum diplomayı koy madene sana yol göstersin değil kalifiye olmak önemli. Zaten üniversiteden sonra öğrencilerin hep mezun oldukları alanların dışında işler yaptıkları gerçeği bunun en belirgin örneğidir. Yani bir yandan işsizlik varken öte yandan kalifiyeli insan sorunu yaşıyoruz. İşsizlik sorunu sadece bir istihdam yetersizliği meselesi değildir. Yanlış tercihler de işsizlik sorunun kaynağı olabilir iş beğenmemek de istihdam edilememekte. Bunların hepsinin toplamının adı işsizlik sorunudur.
Aslında bunun temelinde okullardaki ezbere dayalı eğitim sisteminden kaynaklandığını düşünüyorum. Buna değinmeden geçmek olmazdı. Okullarımızda verilen ezberci sistem öğrencilerimizi bir şeyleri düşünerek yapmalarını analiz ederek hareket etmelerini ya da doğru karar vermelerini olumsuz etkiliyor. Bu maalesef normal yaşamlarını da yansıyor. Aldıkları kararları, attıkları adımlarda başarısız olmalarına sebep oluyor. Bizde pratik yok, genç fidanları hep ezberci bir algıyla yetiştiriyoruz. Verilen eğitimlerin sahada verilmesi halinde pratik ve teorinin birleştirerek daha bilgili ve tecrübeli insan yetiştirebiliriz.
Ülkemizdeki genç nüfusu Türkiye’nin kalkınması açısından güçlü bir potansiyel olarak görüyor musunuz?
Tabi ki genç bir nüfusa sahip olmamız önemli ama bu nüfusu yönlendirmekte bir o kadar önemli. Genç nüfusumuzu ihtiyacımız olan her alanda eğitmez isek bize çokta bir faydası olmaz. Önemli olan her alandaki insan ihtiyacımızı karşılayacak beyinler yetiştirmek. Bugün Avrupa Birliğine alınmıyorsak bunun en önemli nedeni genç nüfusumuz değil midir? Birileri bu nüfusu kendileri için risk görüyorsa o zaman bu bizim için bir avantajdır. Bunun bilinciyle eğitimde, iş hayatında iş ahlakından sonra dikkat etmemiz gereken önemli hususun “hangi işi yaparsan yap tam ve eksiksiz yap” olmalıdır. Çünkü tam yapılmayan bir iş kalitesiz bir üretim olarak size geri döner yani size itibar kaybettirir. Eksiksiz yapılan bir iş ise size hem itibar hem de saygı kazandırır. Bu denklemin sonucunda siz de Devletiniz de kazanır.
Son olarak ülkemizdeki gençlere bu vesile ile neler söylemek istersiniz? Onlara tavsiyeleriniz nedir?
Gençler bizim geleceğimizdir. Öncelikle çok okumalarını, araştırmalarını gerçekleri öğrenmek için çaba sarf etmelerini tavsiye ediyorum. Yönlendirilenden çok doğruya ulaşıp kendilerini yönlendirsinler. Hangi işi yaparlarsa yapsınlar her zaman en iyi olmak için çalışırlarsa hem onlar için hem de ülkemiz için en hayırlısı olacağını düşünüyorum. Gençlere tavsiyem; herkes girişimi değildir ve de olmaz. Doğru zamanda, doğru yerde, doğru kişilerle alt yapısını oluşturduktan sonra doğru işi yapmak için mücadele edin. Aksine boşuna emek harcamış olursunuz. Elinizdeki imkanları etkin kullanın. İllaki kendi işletmeniz olacak diye bir kaide yok. Girişimci iseniz bir iş adamının yanında ya da farklı işletmelerde girişimcilik ruhunuzla bulunduğunuz yeri başarıya ulaştırıp belki de daha fazla kazanırsınız. En azından riskiniz az olur. Tabi girişimciliğin önemli bir boyutu da risk almaktır. Fakat ben büyük kaybetmektense küçük küçük kazanmayı tavsiye ederim. Zaten riski sonucuna katlanabilecek cesareti ve imkanı olanlar alabilir. Herkes risk alamaz. Gençler olarak ülkemize her konuda katkı sağlamalıyız. Özellikle devletimizin bekası için bu süreçlerde faydalı işler yapmalı nerede olduğumuzun bilincinde olmalıyız. Hiç bir zaman geldiğimiz yeri unutmamalıyız. Ticaretimizi ahlaklı bir şekilde sürdürmeliyiz. Hep benim olsun dememeli paylaşmayı da bilmeliyiz. Gençler ülkemizin geleceği ve garantisidir. Bu bilinç ile hareket ederek milletimize ve devletimize faydalı bireyler olarak yapabileceğimizin her zaman en iyisini yapmalıyız. Yerli üretimle daha fazla üretmeli daha fazla ihraç etmeli daha fazla satmalıyız. Bana bu şansı tanıdığınız için sizlere ve derginize çok teşekkür ediyorum. Bilimsel olarak yayın hayatınızda başarılar diliyorum.

Mustafa Albayrak: 01.01.1984 yılı Trabzon Yomra ilçesinde doğdu. 2003 yılında Karadeniz Teknik Üniversitesi Jeoloji bölümünü kazanıp 2007 yılında mezun oldu. Mezun olduğu yıl Albayrak Mühendislik firmasını kurdu. 2009 yılında BORMA Yapı İnşaat firmasını kurup 2011 yılında ise bu sektörden ayrıldı. 2010 yılında 9 ortaklı Mim Gayrimenkul Değerler A.Ş şirketini kurup, 2011 yılı sonunda şirketteki hisselerini devredip ayrıldı. Aynı zamanda 2009-2013 yılları arasında Genç Müsiad’da yöneticilik yaptı. Hemen akabinde 2014 yılında Genç Müsiad Trabzon Şubesi başkanlık görevini devraldı. Hâlihazırda Başkanlık görevine ve Albayrak Mühendislik firmasındaki işine devam etmektedir.

Siz Hangi Putu devireceksiniz?

 Katıldığım YGA Zirvesinde, derneğin kurucusu şöyle seslendi. "Siz hangi putu devireceksiniz?" Peki ama Sinan Yaman ne demek istiyordu?
 Lider , başkalarının göremediğini görme, insanların yapamadığı şeyi hayal etme konusunda uzman olmalıdır.
 Hz. Muhammed(S.A.V.) peygamberlik vasfını kazandıktan sonra hiçbir zaman geri adım atmamıştır. Hiçbir kabile veya zümrenin teklifini kabul etmemiştir. " Bir elime güneşi, bir elime ayı dahi verseler ben davamdan vazgeçmem" demiştir.
 Normal bir lider veya yönetici bir putu devirdiğinde karşısına tepkiler almaya başlar. Bu tepkiler yakınlarına da dostlarına da zarar verir. En sonunda o lider o putu tekrar yerine kaldırır. Ve düzen olduğu gibi devam eder. Lakin Hz. Muhammed'de böyle olmamıştır.

 Putlar Devrildi, Mekke'den hicret edildi!

  Hz. Muhammed dinini yayma başlangıcından itibaren tüm inancı ve azmiyle çalışmaya başlamıştır. Hiçbir zaman vazgeçmemiş yılmamış geriye bir adım dahi gitmemiştir. 
  Gösterilen sürekli tepkiler ve yıldırma hareketlerine dayanamayıp en sonunda dostları ve onun tebliğ ettiği dine inanan müminleri ile Mekke'den hayal ortaklarının bulunduğu Medine'ye hicret etmişlerdir. 
  Hicret'ten sonra iyice güçlenen Medine ahalisi geldikleri memleketlerini tekrar fethetmişlerdir. 
  Putları yerinden kaldırmamıştır. Putları yerin dibine gömmüştür. Bir daha hiçbir Müslüman put dikecek kadar dinden sapmamıştır. 

Lider nasıl olunur? 

 Görüldüğü gibi liderlik gerektiğinde farklı yollar denenerek kesin zafere ulaşmayı gerektirir. Liderlik Cesaret ve sıradışılık ister. Hata yapmaktan korkmamak ister. 
 Sonuçta insanoğlu inandıklarını yaşayamaz ise yaşadıklarına inanmak zorunda kalır. 
 Öyleyse siz hangi putu devireceksiniz hayatınızda ve onun peşinde nasıl gideceksiniz hayatınızda bunları düşünün. 

3 Aralık 2014 Çarşamba

Hiç

Her şeyden vazgeçme isteği olur ya hani, imla kurallarından tutun da varoluş sebebinize kadar... Kimsenin dediği umurunuzda olmaz, sabah kalkmalar anlamsızlaşır çünkü uyumazsınız. Gece uyku getirmez hatırlatır.
İşte onu yaşadığınız anda kabullenirsiniz. Ellerinizi açıp ıslanmak, koşa koşa hiçbir yere doğru gitmeye çalışırsınız. Hiç olmak için.
Çünkü hiç; mutluluktur. Hiç, her şeyin hikayesidir. Hiç, her şeyin başıdır, sonudur. Hiç olmadan hiçe koşmadan hayatı anlayamayız. Ve gerçekten mutlu olamayız.
Aşk ise hiçliğin başlangıcıdır. Bu yüzden hiç olmaya yakın olanların mutlu olduğu ve son kez üzüldüğü kapıdır aşk. Hiç kimse aşktan sonra ne üzülmüştür ne de hayal kırıklığına uğramıştır. Çünkü aşk bittiği anda gerçekten hiçliğe dalmışsınızdır. Hiçlik başladığı anda ise artık sonsuz mutluluk vardır. Düşünün dünyanın en büyük üzüntüsünü yaşıyorsunuz. Matematikte 1 her zaman 0'dan büyüktür. O yüzden sonsuz mutluluk yaşıyorsunuz.
Her neyse mantıklı şeyler yazmak isterdim belki ama neden ihtiyacım olsun ki ben yazmadım sizlerde okumadınız .
Hiç işte...

Oceyx.NET

24 Kasım 2014 Pazartesi

Temiz ve Yenilenebilir Enerji Kaynakları



1- Güneş Enerjisi




Güneş enerjisi' güneş ışığından enerji elde edilmesine dayalı teknolojidir. Güneşin yaydığı ve dünyamıza da ulaşan enerji, güneşin çekirdeğinde yer alan füzyon süreci ile açığa çıkan ışıma enerjisidir, güneşteki hidrojen gazının helyuma dönüşmesi şeklindeki füzyon sürecinden kaynaklanır. Dünya atmosferinin dışında güneş ışınımının şiddeti, aşağı yukarı sabit ve 1370 W/m² değerindedir, ancak yeryüzünde 0-1100 W/m2 değerleri arasında değişim gösterir. Bu enerjinin dünyaya gelen küçük bir bölümü dahi, insanlığın mevcut enerji tüketiminden kat kat fazladır. Güneş enerjisinden yararlanma konusundaki çalışmalar özellikle 1970'lerden sonra hız kazanmış, güneş enerjisi sistemleri teknolojik olarak ilerleme ve maliyet bakımından düşme göstermiş, güneş enerjisi çevresel olarak temiz bir enerji kaynağı olarak kendini kabul ettirmiştir. Dünyada yararlanılan en eski enerji kaynağı güneş enerjisidir. Güneş enerjisinin de diğer enerjiler gibi kullanım sorunları ve koşulları vardır. Güneş enerjisi her tüketim modelinde kolaylıkla kullanılamaz. Her tüketim dalında kullanılabilmesi için bu sorunlarının tüketim modellerine göre çözülmesi gerekmektedir. Güneş enerjisinin depolanması ya da diğer enerjilere dönüşebilmesi, ısıl, mekanik, kimyasal ve elektrik yöntemlerle olur. Güneş enerjisinin, diğer enerjilere çevriminde kullanılan çevrimler;
  • Güneş enerjisinden doğrudan ısı enerjisi
  • Güneş enerjisinden doğrudan elektrik enerjisi
  • Güneş enerjisinden hidrojen enerjisi elde edilmesi olarak sıralanabilir.
Ekoloji bilimi açısından temel enerji güneş enerjisidir. Fosil yakıtlar dahil, rüzgar gücühidrolik enerjibiyogaz, alkol, deniz, termikdalga gibi tüm enerji kaynakları güneş enerjisinin türevleridir. Fizikçi Capra’ya göre fosil yakıtlar ve çeşitli sorunlar yaratan nükleer enerji geçmiş dönemin enerji kaynaklarıdır. Buna karşılık güneş ve türevleri geleceğin enerji kaynaklarıdır.
Günlük güneş enerjisinden yararlanılması, dünyada günlük 300 trilyon ton kömür yakılmasına eşdeğerdir. Başka bir hesaplamayla dünyamıza bir yılda düşen güneş enerjisi, dünyadaki çıkarılabilir fosil yakıt kaynakları rezervlerinin tamamından elde edilecek enerjin yaklaşık 15-20 katına eşdeğerdir.

2-Rüzgar Enerjisi


Alternatif enerji kaynakları içerisinde en az hidrojen enerjisi kadar faydalı olabilecek bir enerji kaynağı da rüzgardır. Temiz, bol, yenilenebilir olmasının yanı sıra hemen hemen tüm dünya genelinde faydalanma imkânı olan bir kaynaktır. Rüzgâr tarlasında inşa edilen ve rüzgâr türbini adı verilen çok büyük pervaneli, yüksek kuleler aracılığıyla rüzgâr gücü,elektrik enerjisine dönüştürülür. Rüzgâr türbinleri, uçan rüzgâr türbiniyüzen rüzgâr türbini gibi hem yerde hem de havada olabilir. Ayrıca rüzgâr tarlaları denizdekarada, ve sahilde yapılabilir. Az sayıda, büyük enerji üretim merkezleri kurmak yerine, ülke geneline küçük üniteler halinde yayılmış rüzgâr türbinleri kurmak çok daha avantajlıdır. Rüzgâr tarlası kurulacak bölgelerin rüzgâr atlası birkaç yıllık çalışma sonucu çıkartılır ve ona göre türbinler kurulur. Bu atlasta bir bölgedeki rüzgar hızı ve rüzgâr yönü gibi bilgiler bulunur. Rüzgâr, elektrik üretiminin yanı sıra hidrojen üretiminde de söz sahibi olabilir. Rüzgârdan elde edilecek elektrikle suyun hidroliz edilmesi sonucunda; su, oksijen ve hidrojen elementlerine ayrılarak çok ucuz bir yolla hidrojen elde edilmiş olacaktır.
1990'lı yıllarda kullanımı en hızlı artan enerji kaynağı olan rüzgâr enerjisi, bu avantajları sayesinde tüm dünyanın dikkatini çekmeye devam ediyor. Danimarka toplam elektrik enerjisinin yaklaşık %20'sini rüzgârdan elde ederek oran olarak dünyada birinci sıradayken, Almanya da 2007 yılındaki verilere göre, 22.247 megawatt kurulu güç ile rüzgâr enerjisi kullanımında en ön sıralardadır. Almanyayı en yakından takip eden ABD'nin kurulu gücü ise yaklaşık 2.316.818 megawatt civarındadır.

3-Jeotermal enerjisi 

Yeryüzünün kabuğunda bulunan ısıdır. Bu enerjiden, yer yüzeyine çıkan sıcak sular aracılığıyla yararlanılır. En eski çağlardan bu yana kullanılan kaplıcalar jeotermal enerjinin ilk kullanım alanlarıdır. Jeotermal enerjiden, kaynağın sıcaklığına bağlı olarak ısıtma uygulamalarında kullanılabilir ya da elektrik üretiminde yararlanılır. Elektrik enerjisi üretimi amaçlı santraller 20. yüzyılın başlarından itibaren kurulmaya başlanmıştır. Ama yeterince tanınmadığı için Dünya genel enerji üretiminden yalnızca %0.05'lik bir pay alır.
Jeotermal enerji; kaynağın, dünya enerji tüketimine kıyasla çok büyük olması nedeniyle ve kullanılan sıcak suyun re-enjeksiyon ile tekrar yer altına verilmesi koşuluyla yenilenebilir enerjiler arasında sayılır.

4- Dalga Enerjisi

Okyanus denizler gibi büyük su kütlelerinde meydana gelen dalgaların enerjisinden yararlanılabilmektedir. Yenilenebilir enerji formlarından bir tanesidir.
Üretilmesindeki zorluklar:
  • Dalgaların yüksek gücüne karşın düşük hızlarda ve farklı yönlerde hareket etmesi
  • En güçlü fırtınalara ve tuzlu suyun neden olacağı paslanmaya dayanabilecek yapıların yüksek maliyeti
  • Kurulum ve bakım giderlerinin yüksekliğidir.
Dalga enerjisinin toplam enerji potansiyeli, toplam enerji büyüklüğü 2.5 terawat olarak hesaplanan gel-git enerjisinden çok daha fazladır. Sahilleri güçlü rüzgarlara maruz kalan ülkeler, enerji ihtiyaçlarının %5 veya daha fazlasını dalga enerjisinden karşılayabilirler.

5- Gel-Git Enerjisi

Gel-git veya okyanus akıntısı nedeniyle yer değiştiren su kütlelerinin sahip olduğu kinetik veya potansiyel enerjinin elektrik enerjisine dönüştürülmesidir.
Gelgit enerjisini elektriğe dönüştürmek için yaygın olarak, uygun bulunan koyların ağzının bir barajla kapatılarak, gelen suyun tutulması, çekilme sonrasında da yükseklik farkından yararlanılarak türbinler aracılığı ile elektrik üretilmesi hedeflenir. Suyun potansiyel enerjisinin %80'ini elektrik enerjisine dönüştürebilen gel-git enerjisi, güneş enerjisi gibi diğer alternatif enerji kaynaklarına göre daha yüksek bir verimliliğe sahiptir. Deniz ve okyanuslardaki düzenli akıntıların kinetik enerjisinin, deniz tabanına yerleştirilen türbinler aracılığı ile elektrik enerjisine dönüştürülmesi akıntı enerjisi olarak anılır.

6- Hidrojen Enerjisi

Hidrojen birincil enerji kaynaklarından üretilen bir yakıt olup temiz bir enerji kaynağı olarak kullanılabilecek önemli bir elementtir. Fakat dünyada tek başına bulunmadığından önce üretilmesi gerekir. Halihazırda çok pahalı olan bu üretim, su ve doğalgaz gibi elementlerdeki hidrojenin ayrıştırılmasıyla yapılır. Bu şekilde elde edilen hidrojen pillerine yakıt hücresi adı verilmektedir. Şu anda bazı otomobiller hem benzin, hem de hidrojenin kullanıldığı hibrid (melez) yakıt yöntemiyle çalışmaktadır. Böylece açığa çıkan kirli havanın miktarı %30–40 oranında azaltılabilmektedir.
Hidrojenin, 20 yıl içersinde çok daha aktif olarak kullanılması planlanmaktadır. Şu anda hidrojen yakıt konusunda elde edilen en önemli ilerleme İzlanda’da yaşanmaktadır. 1999yılında, akaryakıt firması Shell ve otomobil firması Daimler-Chrysler ile İzlanda hükümeti arasında imzalanan anlaşma, İzlanda'yı hidrojen yakıtlı bir ülke haline getirmeyi amaçlamaktadır. 9Daimler-Chrysler İzlanda için, hidrojenle çalışan otobüs ve otomobiller üretirken, Shell de İzlanda genelinde hidrojen istasyonları açmayı planlamıştır. İzlanda'da elde edilecek muhtemel bir başarı, hidrojenli otomobillerde seri üretime geçilmesini son derece hızlandıracaktır.